Trikopis'i esir eden Afyonkarahisarlı Ahmet Çavuş


Değerli okurlarımız bu yazımızda Afyonkarahisar tarihinde unutulmuş bir kahramanı tanıtacağız. Ahmet Çavuş deyince pek çoğumuz için belki bir anlam ifade etmez, Yunan Başkomutanı Trikopis’i esir eden Ahmet Çavuş dediğimizde ise belki bir merak uyandırabiliriz.

Onu tanımak için öncelikle dönemin gazetelerinde çıkan onunla yapılan ropörtajlara bakmakta fayda var. Yunan Başkumandanı Trikopis’i Esir Eden Askerimiz Elmalıdağ’da Yunan Başkumandanı General Trikopis’i ve maiyetini tek başına esir eden Ahmet Çavuş, son zamanlara kadar Afyonkarahisar hapishanesinde başgardiyan olarak çalışmakta idi. Yunan Başkumandanını nasıl esir ettiğinin hikâyesini şöyle anlatmıştır:

-Keşif için üç kişi dağa tırmanmağa başladık. Yanımda saatli, tetikli, fitilli olmak üzere 11 bomba vardı. Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı. Alaca karanlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, 5 - 10 zabitin oturdukları- nı gördüm. Derhal bombalardan birisini yakalayıp davranmayın, teslim olun, diye haykırdım. Hepsi, ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanıma gelmişlerdi. Ben önümüzde duran bir zabitin atını yularından yakalıyarak çektim. Sordular:

-Ne kadar kuvvetiniz var? dediler.

-Üç ordu, dedim. Tamamen muhasara altındasınız. Ya teslim olacaksınız, ya sizi gurup ateşine vereceğiz.

-Hangi kıtaya kumanda ediyorsun? dediler.

-Alay kumandanıyım, dedim. Rütbemi sordular? -Başçavuş... dediğim zaman hepsi hayret içerisinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam ettim:

-Bizde onbaşıdan fırka kumandanı bile var, dedim. Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize, bol bol sigara ikram ettiler. Ceplerimizi doldurduk. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Kaymakam Hü- seyin Hüsnü Bey’le tabur kumandanımız Fuat Bey geldiler. Hüseyin Hüsnü Bey, esir zabitlerin içerisinden birisini, eliyle işaret ederek bana sordu:

-Bu zabitin kim olduğunu biliyor musun? -Ne bileyim, dedim. Elin düşmanı. . .  Babamın oğlu değil ya!. . . Fuat Bey’in gözleri faltaşı gibi açılmıştı:

-Trikopis, Trikopis, diye haykırdı. Yunan Başkumandanı. . . Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana bir İstiklâl Madalyası yazdılar. Trikopis’in esvaplarını da bana hediye ettiler. Geçen seneye kadar bu esvapları giyerdim. Şimdi bunlar azıcık eskidi. Sokağa pek gelmiyor. Evde saklıyorum. 1 Ahmet Çavuş’un torunu Ahmet Ünlü kanalıyla İzmir’de yaşayan oğlu Osman Ünlü’den edindiğimiz bilgierde şu şekilde; Gazi Ahmet Çavuşun oğlu Osman Ünlü anlatıyor;

— Babam Ahmet Çavuş’un Doğum tarihi 1890’dır. Ana adı Ayşe, baba adı Halil’dir. Ahmet Çavuş’un dört erkek, iki kız olmak üzere altı çocuğu olmuş. En büyüğümüz Cemalettin ÜNLÜ (Bir zamanlar yayımlanan ULUS Gazetesinin Yazı işleri Md. ve Kıbrıs Basın Ataşesi ) ve ablamız Hatice ile en küçük kardeşimiz Müfide öldü. Üçüncü çocuğu ben Osman, dördüncü çocuğu Selçuk ve beşinci çocuğu Vedat, İzmir’de yaşıyoruz.

Halil Dedem; Sinir köyündeki (şimdiki adı Tınaztepe) arazisi ve değirmeni olan zatmış. Öldükten sonra değirmenin bahçesine gömülmüş. Eskiden “Hacı Beşirlerin Değirmeni” olarak anılırdı. Babamın ağabeyi Abdullah amcam, Yemen’de şehit olmuş. Diğer ağabeyi Mehmet amcam, Osmanlı Ordusunda başladığı askerlik görevinde Rumeli ve İstanbul’da görev yapıyor. Kurtuluş Savaşına katılıyor, sonra tabur komutanı rütbesiyle (kıdemli binbaşı) ordudan ayrılıyor ve Ayvalık’ta kurulan Mütevelli Heyeti Başkanlığı’na getiriliyor. Bir diğer ağabeyi Osman amcam; gözünü çiçek hastalığından kaybetmiş; onun için o sıralar askerlikten muaf tutulmuş ve değirmeni çalıştırmış. 1925 yılında ekonomik sıkıntı nedeniyle değirmen satılmış. Ablaları Atike ve Şerife ise asker eşleri olarak Afyon’da yaşamışlar. Babam Ahmet, altı yaşlarında yetim kalmış, sekiz yaşlarında, babaannemle, o sıralarda Rumeli’nde Tabur Komutanı olan amcam Mehmet’in İstanbul’daki evine gitmişler.

İstanbul’da Mehmet amcamın ve bacanağının (amcamın bacanağı da tabur komutanı imiş. ) küçük çocukları ile ilgilendiğinden, uzun süre çocukların ve ailenin başında durmuş ve okula gitme şansı bulamamış; ta ki amcamın ve bacanağının, İstanbul’a tayinleri çıkana kadar

Babamın ilgilendiği bu çocuklardan biri, Mehmet amcamın oğlu Celalettin (ÜNSELİ) daha sonra 1953’de Diyarbakır valisi oldu. Diğeri ise 1957’de Hava Kuvvetleri Komutanı olan Hamdullah Paşa’dır.

Ağabeyi Mehmet, Rumeli’nden İstanbul’a döndükten sonra, babam Jandarma okuluna yazdırılmış. Askerlikle beraber okulda terzilik eğitimi almış. Balkan bozgunundan sonra okul kapatılmış. Babam eşkıya takibinde görevlendirilmiş. İlk görev yeri Bandırma ve civarı.

Aklımda kalan bir hatırası şöyle: Türk eşkiyayı sıkış- tırmışlar. Eşkiya babama seslenmiş; “Atma çavuş atma. Karşıda Rum eşkiya Yorgi var. Ben orduya kızanlarımla beraber katılayım. Hep beraber, memleketi kâfirlerden temizleyelim. ” diye seslenmiş ve katılımdan sonra, bölge Rum eşkiyadan arındırılmış. Daha sonra Çanakkale savunmasında bulunmuş. Ordular dağılınca, kafasında planladığı gibi hareket edip, önce Afyon’a gelmiş, sonra Ankara’da düzenli orduya katılmış. Babamın 18 yıllık askerlik hayatının özeti (bu zamana jandarma okulu da dahil) kendi ağzıyla şöyledir:

— ‘Rumeli bozgunundan sonra okul dağıldı. Ben Marmara bölgesi eşkıya takibine görevlendirildim. Daha sonra Edirne’nin kurtarılmasında bulundum. Birinci Cihan Harbi sonucu ordular dağıtılınca, Afyon Sinirköy’deki (şimdiki adı Tınaztepe) değirmenimize, geceleri yaya giderek vardım. Daha sonra Afyon’a geçtim. Afyon, düşman işgalinde… Asker geldi diye, düşman merkez komutanlığına ihbar etmişler. Eve gelen düşman askerleri beni alıp, merkez komutanlığına götürdüler. Orada iki gün iş- kence gördüm. Asker olmadığımı, köyde yaşayıp, orada değirmencilik yaptığımı söyledim. Köyden getirilen muhtar ve köylüler, söylediklerimin doğru olduğunu teyit ettikleri için, beni bıraktılar. Serbest kalınca yine yaya olarak, Ankara’da toplanan birliğe katıldım. İnönü harbinde; Çöğürler mevkiinde yaralandım. Dört ay kadar hastanede kaldım. İyileşerek kıtama katıldım. Sakarya muharebesinde Yunan’ı kaçırınca, Afyon taarruzuna hazırlıklarımız baş- ladı. 26 Ağustos 1922 de Kocatepe’de başlayan Afyon taarruzunda, Yunan kaçmaya başlayınca; bizde durmalarına engel olmak için, devamlı kovaladık. Taa ki 29, 30, 31 Ağustos 1922 Dumlupınar Başkomutan Meydan Muharebesinde, tekrar karşı karşıya harbe tutuşana ve yenene kadar.

2 Eylül 1922 günü tabur komutanımız tarafından, keşif kolu komutanı olarak görevlendirildim. Usta erlerden bir manga ekip yaptım. Komutanıma hazır olduğumu bildirdim. Komutanım bana “bak Ahmet Çavuş, bu keşif diğerleri gibi değil. Biliyorsun düşmanı bozduk. Her tepenin ardından, kaçan düşman çıkabilir. Çıkan, düşman komutanı ve efradı, yani karargâhı olabilir. Sakın ha… Çavuşum falan deme. Alay komutanı olduğunu ve etrafınızı çevirdim. Teslim olmazsanız imha edeceğim diyeceksin” diye talimat verdi. Keşfe çıktık. Bir süre sonra, yabancı sesler duydum. O istikamete yürüdük. Yaklaştıkça sesler yükseliyordu. Hemen tertibatı aldım. Altı erimi tepenin arkasına yerleştirdim. Üç eri yanıma alıp tepeyi aşarak, karşılarına dikildim. “Teslim olun” diye bağırdım. Yunan baş- komutanı olduğunu sonradan öğrendiğim kişi, tercümanı vasıtasıyla, benim söylediklerimi öğrenince bana rütbemin ne olduğunu sordu. “Alay komutanı olduğumu, teslim olmazlarsa imha edeceğimizi” söyledim. Ben de bu arada kaç kişi olduklarına bakıyordum ki; Rumca kendi mahiyetine “teslim oluyoruz” diye bağırdı. Tercüman da bize Türkçe bildirdi. Bu arada yirmi kadar Yunan subayı atlarını ters yöne çevirip kaçtılar. Teslim olan grubu attan indirtip, silah ve kılıçlarını toplattım. Tarafımızdan Yunan komuta heyetine ne kötü söz söylendi ne de darp yapıldı. Yaya olarak Uşak yoluna vadi arasından giderken; Dadaylı Halit Albay’ın sü- vari birliği ile karşılaştık. Dadaylı “Ben atla birlikte Gazi Paşa’ya daha çabuk götürü- rüm” deyince, ben de esir aldığım Yunan komuta gurubunu teslim ettim. Teslim ettiğim yer; Uşak merkeze on-on-beş km mesafede, Afyon’dan Uşak’a gidiş yö- nünde, sağ tarafta içerde, suni göle giderken, yol üzerindeki köyün meydanıdır.’ (Şimdi bu köy meydanındaki anıtın üzerinde, “Yunan başkomutanı ve ekibinin, süvari komutanı Dadaylı Halit Albay’a teslim edildiği yer” diye yazar.) Dikkatinizi çekerim. Esir değil, teslim alındığı yerdir. Çünkü daha sonra, esir alınan Yunan komuta gurubu, Dadaylı Halit Albay’a mal edilmek istenmiştir.) ‘Esir alınan komuta gurubundan iki general daha bulunuyordu. Birisinin adı Tümgeneral Diyenis’tir.’ (Bu Yunan paşasının saati, babama hediye edilmiştir.)

1941 yılında, İkinci Cihan Harbinde, Alman işgalinden kaçan Yunanlılardan bir kafile, Afyon’da misafir edildiler. Bunların ziyaretine gittik. İçlerinden birisi, Afyon işgalinde bulunmuş ve babamın esir aldığı komuta gurubunda imiş. Emekli Yunan Albayı, babamı tanıdı. Evimize yemeğe davet ettik. Güzel Türkçe konuşuyordu. Babama söylediği şu sözünü hiç unutmadım. ”Siz Yunanistan’da böyle bir kahramanlık yapsaydınız, hükümet sizi ihya ederdi. ” Babam ise, “Biz Türklerin hepsi benim gibidir. Biz karşılık beklemeden vatani görevimizi yaparız” diye cevap verdi. Babam askerlik hatıralarını kendiliğinden anlatmaz ancak, sorulduğunda cevaplardı. Babam da Trikopis’ten bugünlere kadar kalan eşya yoktur. Trikopis esir edildiğinde giysileri ve çizmesi babama verilmiş. O da bunları kullanmış ve eskimişler. Ayrıca Diyenis’in olduğu söylenen bir saat var. Babam saati düşürdüğü için hasarlı durumda…

İstanbul’da büyüyüp 30’lu yaşlarda Afyon’a dönmüş, askerden terhis olduktan sonra 34–35 yaşlarında annem Emine (Pancar ailesinden, İkbal’in kurucusu Salim Pancar’ın kardeşi) ile evlenmiş. Jandarma okulunda aldı- ğı eğitimden başka eğitimi yok. Elimizde diploması gibi bir belge bulunmamaktadır. Afyon’da ki yakın arkadaşları konusunda bir şey hatırlamıyorum.

Askerlik bittikten sonra, Kolordu komutanlığı; o zamanki adı kumpanya olan, Devlet Demiryollarına yerleştirelim demiş. Anneannem; kızım gurbete gider, diye; razı olmamış.

Kolordu komutanı Derviş Paşa, babamı Atatürk’e takdim etmiş. Atatürk, “Ahmet Çavuş; dile benden ne dilersen” demiş. Babam da “Allah’tan sizin sağlığınızı ve vatanın kurtulmasını isterim. Bu bize yeter. ” demiş. Atatürk; Derviş Paşa’ya (Afyon Kolordu Komutanı olduğunda) “Ahmet Çavuş’a yardımcı ol” diye emir vermiş. Sonradan babama İstiklal Madalyası verilmiş ve yardımda bulunulmuş.

Evimiz, Yunan işgali sırasında Yunan askerleri tarafından askeri gazino olarak kullanılmış, kaçarken tahrip etmişler. Ancak daha sonra tahrip edilen evimiz, kolordu tarafından tamir edilmiştir. Sonra hapishanede başgardiyan olarak, işe başlamış. Yaşı elli beşi bulunca, işine son verilmiş. Ne emeklilik var, ne ikramiye. Adeta boşlukta bırakılmış. 1946 yılında vilayet, nokta bekçiliğinde görev verildi. Biz yetişinceye kadar bu görevde kaldı. Babam 18 Mayıs 1956’da vefat etti. Kendisi; Abdülhamit’in indirilişi harekâtına katılan, Hareket ordusu komutanı Mahmut Şevket Paşa’yı vuran kişiyi; İstanbul’da adını hatırlayamadığım bir hanın tuvaletinde yakalayan ekibin de içinde bulunmuştur.

Afyon’da ki evimiz ‘Ulu Camii Caddesi No:20 adresinde idi. Şu anda artık bu adreste ev yok. Yakın zaman öncesinde yıkılmış ne yazık ki… Ben, oğlu Osman Ünlü, 1950 yılında Eskişehir Hava Kuvvetleri Astsubay okuluna gittim. Babamın bana anlattığı askerlik hatıraları 1940– 1949 yılları olduğundan, eksiği vardır, fazlası yoktur.

Şimdilik başka hatırladığım bir olay yok.

Selamlar. Gazi Ahmet Çavuş’un Oğlu

Osman ÜNLÜ – 09. 03. 2007

Ahmet Çavuş’un esir aldığı Yunan Başkomutanı Trikopis’de 1952 yılında Atina’da kendisi ile röpörtaj yapan gazeteci Hıfzı Topuz’a esir olmasını şöyle anlatır.

- Türk ordusunun bu beklenmedik kuvveti karşı- sında birliklerimiz perişan olmuştu. Yan birliklerle de irtibatı kaybetmiştik. Cephanemiz tükenmek üzereydi. Neşrettiğim bir günlük emirle sonuna kadar muharebeye devam edilmesini askere tebliğ etmiştim. Vaziyetimiz gittikçe müşkülleşiyordu. Asker yorgundu. Kimsede muharebeye devam arzusu kalmamıştı. Birinci Dünya Savaşı’ndan beri durmadan çarpışan Yunan ordusunun maneviyatı hayli sarsılmıştı. Halk artık savaştan bıkmıştı. Askeri zorla, inanmadığı bir gaye uğrunda muharebeye sürüklemekteki güçlük harbin en çetin meselelerinden birini teşkil eder. Ordunun adım adım hezimete yaklaştığını hissediyorduk. Her tarafımız Türklerle çevrilmişti. Esir olacağımızı anlıyorduk. Bizde kılıcı düşmana teslim etmek küçüklük sayılır. Vaziyetin kötüye gittiğini gören yaverim bir ara yanıma gelerek:

— “Generalim, kılıçlarımızı imha edelim. ” diye teklifte bulundu. Kılıcımı kendisine verdim. Aldı ve parçaladı. Firar fayda etmedi, ordu perişan olmuştu. Bu esnada atım da vurulmuştu. Başka bir ata binerek kaçmaya ve çemberi yarmaya teşebbüs ettim. Fayda etmedi. Türklerin içine düştüm. Esir oldum. Beni yakalayanlar hüviyetimi almakta güçlük çekmediler. Üzerimde bir revolver vardı. Derhal bunu anladılar. Bizde süvarilerin kılıcı atların eğerine bağlıdır. Benim bindiğim atta da böyle bir kılıç bulunuyordu. Askerler bunu da benim kılıcım zannıyla mü- sadere ettiler. Bu esnada ordu perişan olmuştu. Sağ kalan birlikler dağınık bir halde İzmir’e kaçmaya çalışıyorlardı. Bu bizim için büyük bir mağlûbiyet olmuştu. Beni ilk evvelâ Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü’ye götürdüler. Kendisi ile fazla bir şey konuşmadık. İnönü, beni yanına alarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıkardı. Yunan Orduları Başkumandanlığına tayin edildiğimi de bu sırada öğrendim. Atatürk beni mert bir askere yaraşır bir şekilde kabul etti. Teessür ve heyecan içindeydim. İnönü beni kendisine takdim etti. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım:

— Üzülmeyin General, dedi.

— Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlûp olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuş- General Dimaras, Trikopis, Albay Kemalettin Sami, General Diyenis ve Emin Bey Kırşehir Esir Kampında 15 tu. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Burada kendinizi esir addetmemenizi rica ediyorum. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin’’ Atatürk’ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük kumandana karşı içimde bir hayranlık duymaya başlamıştım. Bundan sonra bizi Kayseri’nin Talas bölgesinde kurulan bir esir kampına sevk ettiler. ’’

Trikopis’in esir olmasına dair anlattıkları bu şekilde.

Daha sonra Talas esir kampında yaklaşık bir yıl kaldıktan sonra Türk ve Yunan Hükümetleri arasında imzalanan esir değişimi anlaşması sonucu serbest bırakılır ve Yunanistan’a döner. Orada da Askeri Mahkeme tarafından orduyu yenilgiye uğrattığı gerekçesiyle yargılanır ve beraat eder.

Ahmet Çavuş’a gelince, soyadı kanunu çıkınca ‘’ÜNLÜ’’ soyadını alır. Yukarda da aktardığımız gibi, günü- müzde yerinde Karaman İş Merkezi’nin olduğu Afyon eski cezaevinde yıllarca gardiyanlık yaptıktan sonra yaşlandığı gerekçesiyle işine son verilir ve daha sonra vilayet kavşağında nokta bekçiliği görevinde bulunur.

Ahmet Çavuş’un hayatı Yeşilçam tarafından filme de alınır. Ama vefatından çok sonra 1972 yılında. Semih Evin’in yönettiği filmin başrollerinde Aytekin Akkaya ve Erol Taş gibi oyuncular görev alır. Film Ahmet Çavuş’un hayatından kesitler vermekle birlikte gerçekle ilgisi olmayan abartmalara da yer vermektedir.

Biz Ahmet Çavuşu hatırlamazken her yıl Zafer Haftasında ilginç bir haber gözüme çarpar. ‘’Yunan Başkomutanı Trikopis’in esir alındığı Uşak Göğem Köyü Anıtı’nda törenler yapıldı’’

Uşak merkeze bağlı Göğem Köyü’nde bulunan ve Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis’i ve beraberindeki komuta heyetinin, esir alınışını simgeleyen, Göğem anı- tı önünde anma töreni düzenlendi. Törende yapılan konuşmalarda “Uşak’ın kurtuluşundan bir gün sonra kahraman ordularımızın Yunan ordularının Başkomutanı General Trikopis’i ve beraberinde bulunan askerleri esir almalarının yıl dönümü dolayısıyla bu anlamlı Anıt önünde toplanmış bulunmaktayız. 2 Eylül 1922 günü kahraman ordumuzun taarruzları neticesinde bozguna uğrayan Yunan ordularının Başkomutanı ve komuta heyeti Aşağıkaracahisar istikametinden geri çekilirken, mahalli kahraman Çeçeli Kara Murat’ın Yunan Ordularının Başkomutanı ve beraberindeki birlikleri ordumuzun bulunduğu Gö- ğem köyü yakınındaki Kusra Boğazına yönlendirmesi ile 2 Eylül 1922 günü saat:22:30’da Yunan orduları Başkomutanı General Trikopis ile mahiyetinde bulunan 2. Kolordu Komutanı Albay Vandelis, Albay Kalinalis ve Kurmay Başkanları ile Yarenleri, Muzaffer Türk ordularının 5. Kafkas Tümen komutanı Kurmay Albay Dadaylı Halit Bey tarafından teslim alınmıştır. Tuzağa düştüklerini anlayan Yunan askerleri Çeçeli Kara Murat’ı Aşağıkaracahisar köyü yakınlarında şehit etmişlerdir.

Haberde de okuduğumuz gibi Göğem Köyü Anıtı’nda yapılan törenlerde Ahmet Çavuş’tan hiç bahsedilmezken, Onun Trikopis’i teslim ettiği komutanı Kurmay Albay Dadaylı Halit Bey (Akmansu), aynı yerde adına yapılan anıtta anılmakta, Ahmet Çavuş ise adeta unutulmaya terk edilmektedir. Büyük Taarruz’un sonrasında düşman Başkomutanı’nı esir ederek tarihe geçmiş bir Afyonkarahisar’lıyı bu şekilde hatırlatabildiysek ne mutlu bize.

 

Not: Bu yazı, Taşpınar Dergisi 2010-Sayı:5'te yayınlanmıştır.