Nail AZBAY

Nail AZBAY

YAZIYOR...

Hakkında

Gazeteci - Yazar Nail AZBAY, kendini şöyle anlatıyor...

Kendimi takdim edeyim.

Okur, yazar, gezer, sunar ve dans ederim. Ben bu hayatın bir çırağıyım. Yaşamak için öğrenmek zorunda olduğunu düşünen bir çırak…

Vaktin varsa biraz açayım.

-NE OKUR?

Aslında okumak denilen “sevimsiz” eylemi sevdiğim pek söylenmezdi. Fakat günün birinde gazetecilik ile tanışmam ile kendisi ile sulh anlaşması yaptık. Ve birbirimizi tanımaya başladık. Zaman bizi günden güne yakınlaştırdı. Her şeyi bir kenara bırakın bu meslekten para kazanmak istiyorsam okumam gerekliydi. Bende ister istemez okumaya başladım. Ama kitapları değil… Önce insanları okumaya başladım. Okudukça kendi dünyamdan başka dünyalara yol aldım. Başka gezegenlere misafir oldum. İnsanları okumaya devam ediyorum. İnsanların dışında da ara ara kitap okuyorum.

-NE YAZAR?

Okuduğumu yazıyorum. İnsanı okuyorum, insanı yazıyorum. Bu yolda en iyi arkadaşlarım harfler diyebilirim. Onlar beni terk etmeyen en sadık dostlarım. Ben ne zaman konuşmaya başlasam onlar dinliyor, anlıyor ve anladıklarını önüne gelen herkese anlatmaya başlıyor.

                Yayınlanmış Eserleri

  • Çırağın Kalemi (2015)
  • Secdedaş(2016)

-NE SUNAR?

Bir vakitler Kanal 3 adlı televizyonda muhabirlik, köşe yazarlığı, program sunuculuğu ve Ana Haber Sunuculuğu yapıyordum. Bir gün istifa edip kendimi bir çay ocağına attım. Bir çay bahçesi işletmecisi olsam da netice itibari ile muhabirlikte çaycılığa geçiş yapmış oldum. Fakat bu meslek sanırım beni pek sevmedi. İşime bir sabah son verdi. Ve sonra bir gün kendimi başka bir kapıda buldum. Turkuvaz Medya bünyesinde yayın yapan ATV, A Haber ve A Spor kanallarında buluverdim. Şu an buradayım. Yarın nerede olurum yada yarın olur muyum? Açıkçası bunu bende bilmiyorum. Yaşamak ve görmek gerekiyor.

-NERDE GEZER?

Yalnız gezerim. Genelde yürümeyi tercih ederim. Küçük bir köyde yaşamam hasebiyle yalnız başıma yürüdüğümü görenler önce tuhaf bakışlarla beni süzerler, ayıp olmasın diyerek selam verip geçerler. Arkamdan ne dediklerini duymadım. Çokta önemli değil zaten. Uzak bir yere gideceksem otobüs tercih ederim. Birkaç yıl evvel bir otobüse atlayıp Roma’yı, Budapeşte’yi, Brüksel’i, Paris’i, Kavala’yı, Selanik’i, Belgrat’ı, Üsküp’ü, Zagreb’i, Viyana’yı, Frankfurt’u, Amsterdam’ı, Aviles’i, Barselona’yı, Venedik’i, Monako’yu, Cannes’i ve Batum’u dolaşıp gelmiştim. Otobüse binerken yalnız binmiş, otobüsten indiğimde kırktan fazla yeni arkadaşım olmuştu. Fazla vakit kaybetmeden yine bir otobüse binip Anadolu’nun “yeşil elbiseli” güzel şehirlerine yol aldım. Doğu Karadeniz’in eşsiz evlatları Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin’e merhaba deyip gelmiştim. Daha görecek, tanıyacak çok yer çok insan var. Umarım hayat bana kazık atmaz!

-NERDE, NASIL DANS EDER?

Dans deyince aklınıza vals yâda tango gelmesin. Becerebildiğim tek şey halk dansı olan zeybektir. Ara ara düğünlerde, festivallerde sahne alan bir ekibin(Eğret Gençlik ve Spor Kulübü) ferdiyim. Naçizane kollarımızı kaldırıp kendimizi müziğin akışına bırakıyoruz. Kerimoğlu türküsünde geçen Eyüp gibi korkusuz olmasam da onun türküsünde oynarken kendimi hiç olmadığı kadar kuvvetli hissediyorum.

Son Yazılar