Türklük şuuru ve Türk olmak... (1)
Doç. Dr. Müjdat KAYAYERLİ

Doç. Dr. Müjdat KAYAYERLİ

yazıyor...

Türklük şuuru ve Türk olmak... (1)

05 Şubat 2018 - 08:43 - Güncelleme: 05 Şubat 2018 - 08:48

“Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil, kaç kere küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla!” diyen Mevlana’nın bu ilkesiyle mücadeleci ve azimli bir davranışla hayatın anlamını daha iyi kavratmalıyız topluma…

Devletimizin, aydınların, toplumu yönlendirenlerin hataları ve eksikliklerini tartışmak yerine içinde bulunduğumuz sorunlardan nasıl kurtulacağımızı bulmak gerekir! Millet olarak birliğimizi, dirliğimizi güçlendirme zamanıdır bu anlar. Toplumdaki kutuplaşmalar, çıkarların öne çıkması, insanları ötekileştirme siyasetini bırakmamız gerekir! Devir topluma ve insanlara değer verme  kucaklama, karşılıklı güveni tesis etme devridir.

21. Yüzyılda iki kutuplu dünya düzeni ortadan kalkmış, medeniyetler çatışması gündeme gelmiş, süper güçlerin gizlice birbirleriyle anlaşarak Ortadoğu’yu şekillendirme çabaları su yüzüne çıkmışken, Çin yükselirken, Rusya ve Amerika kendi düzenlerini kurarken, Türkiye’nin dünyada yeni yerini alabilmesi için Türk Milleti’nin yeniden kendine gelmesi, milli bir güç oluşturması için çalışılmalıdır!

21. Yüzyıl Türk Asrı olacaksa, Türk Milliyetçilerinin de yeni dünya da Türk Dünyası ile geliştireceği yolları somut projelere dönüştürmesi zaruridir. Türklük, etnik kimliğe indirgenerek hor gösterilemez, aşağılanamaz. Türk kavramı toplumun bütün kesimlerini kapsayan, kuşatan bir anlama sahiptir. “ Kökü mazide olan atiyiz” , “ cihan şûmul bir milletiz” derken bütün yabancı kaynaklar Oğuzlardan Peçeneklere, Gagavuzlardan Kumanlara, Türkmenlerden Kıpçaklara, Kafkas halklarından Balkanlara, Azerilerden Özbeklere, Tatarlardan Kırgızlara, Karapapaklardan Karaçaylara kadar pek çok Türk topluluğu Türkler ortak adıyla, kurdukları Selçuklu ve Osmanlı Devletleri de Türk İmparatorluğu olarak adlandırılmıştır.

“ Türkçülüğün Türk Milletini yükseltmek” olduğunu belirten Ziya Gökalp insanlar arasında ırki, coğrafi, siyasi ve kültürel bağın kuvvetlenmesinde eğitimin, duygularda ortaklık bağlarının önemine vurgu yapar ve  milleti aynı terbiyeyi almış fertlerden oluşan bir zümre olarak “Dili dilimize uyan, Dini dinimize uyan” şeklinde tanımlar. Türklük, bin yıllık kardeşlik, Anadolu’daki kültürel birliktelik, birlikte çalışma iş yapma gücü, etnik bölücü mihraklara karşı birlikte doğru bir duruştur. Türk Milletini ve ülkemizin tarihi, askeri, siyasi, ekonomik gücünü hafife almakla sorunlar çözülemez! Türkiye’nin, Türk Milleti’nin bölgemizde, dünyada, dünya gücü olmasa da hatırı sayılır bir potansiyel güç olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız! Türkiye elbette Ortadoğu’ya,  Kafkaslara, Balkanlara, Akdeniz’e, Karadeniz’e, Türk Dünyasına kayıtsız kalamaz. Milletimizin birikimleri heder edilemez, sosyal potansiyelimiz daha iyi değerlendirirken, sağlıkta, güvenlikte, ilimde, fende, teknolojide üst seviyelere gelmek ilk ödev olmalıdır! Sorumluluk anlayışıyla herkesin devlete ve millete katkısı olmalıdır!

Türkler, dünyanın en eski  tarihine sahip büyük bir millettir. Türkler dağınık boylar halinde dünyanın bütün bölgelerinde yaşamış birçok devlet kurmuşlardır. İslamiyet’ten önce Türkistan, İslam sonrası Türkiye olmak üzere Asya’ da, Avrupa’ da ve Afrika’da bir çok yer Türklerin hakimiyetine girmiştir. Hunlar, Göktürkler, Uygurlar, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Harzemşahlar, Anadolu Selçukluları, Anadolu Türkmen Beylikleri, Osmanlılar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Cumhuriyetleri Türk şuurunun kurdukları devletler olarak dünyada önemli yer almışlardır. Türk, güçlü, kuvvetli demektir. Mete Han (M.Ö 209-552) Büyük Hun Devletini, Bumin Kağan Göktürkleri, Oğuz Türkmenlerinin kurduğu, Sultan Tuğrul’un (1040) da istiklale kavuşturduğu Büyük Selçuklular, Osman Gazi’nin kurduğu (1299) Osmanlı Devleti ve nihayet Türklüğün tek bağımsız milli devletini 29 Ekim 1923 de Atatürk’ ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin önemini ve milli varlığımızı devam ettirdiğimiz ay yıldızlı al bayrağımız altında yaşamaya devam etmekteyiz.

Metehan : Toprağın milletin ve devletin temeli olduğunu ve verilemeyeceğini ifade ederek hakimiyetini kabul ettirdi. O dönemde ‘’eli ok ve yay tutan kavimlerin hepsi, Hun adı altında birleştiler ve Hunlar bir aile gibi oldular.

Çiçi Yabgu ise; ‘’İstiklale karşı hayranlık duymak ve tabi olmayı yüz kızartıcı suç saymak bizim geleneğimizdir. Atalarımızdan toprakla beraber devraldığımız istiklalimizi Çin ile uzlaşma pahasına dahi olsa feda edemeyiz’’ dedi. Her iki Türk Hakanı da vatanın bütünlüğü ve kutsallığı, milletin birlik ve beraberliği, istiklal ve bağımsızlığa duyulan hayranlık ile günümüz Türkiye’sine ışık tutuyor ve bizlere büyük ders veriyorlar.

Göktürk Hakanı İşbara (585); ‘’Size bağlı kalacak, haraç verecek, kıymetli atlar hediye edeceğim. Fakat dilimizi değiştiremem, uzun saçlarımızı kestiremem, halkıma Çinli elbise giydiremem, adetlerinizi kanunlarınızı alamam. İmkân yoktur. Çünkü bu bakımlardan bütün milletim hassasiyetle çarpan tek kalptir.’’ dedi.

Tordu Kağan; ‘’Bey olmaya layık oğlun kul, hatun olmaya layık kızın cariye’’ olmuştur. ‘’Sonraki idarecilerin kifayetsizliği, milletin uygunsuz tutumu, kurnaz Çin siyaseti ve yıkıcı propaganda.’’ karşısında ezildi, büzüldü.

Kültekin/Bilge Kağan; ‘’Yukarıda mavi gök ve aşağıda kara toprak yaratıldıktan sonra, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış, insanoğlunun üzerine atalarım Bumin ve İstemi Kağan hakim olmuş, Türk devleti ve töresini kurmuşlar.’’

‘’ Türk Milleti yok olmasın, bir millet olsun diye babam İlteriş Kağan ile anam İlbilge Hatun’u tanrı tepesinden tutmuş ve insanoğlunun üstüne çıkarmış.’’ Devlet millet, töre, yer gök Tanrı tarafından Türk Milletine verilen emanettir, derken tek vatan ve tek devletin ve milletin,tek bayrağın büyük değer olduğunu ve her zaman korunması gerektiğini savundular..

Göktürk Hakanı  Bilge Kağan da,

‘’ Yukarıda gök çökmedikçe, aşağıda yer delinmedikçe, ey Türk Milleti, senin devletin ile töreni kim yok edebilir’’ ‘’ il veren, devlet veren Tanrı.’’  derken,

M. Emin Yurdakul da,

“Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur.

Sinem, özüm ateş ile doludur.

İnsan olan Vatanının kuludur,

Türk evladı evde durmaz, giderim.” diye ifade ederken,

Tevfik Fikret:

“Millet yoludur,Hak yoludur tuttuğumuz yol; Ey Hak, yaşa; ey sevgili millet, yaşa..var ol!”

Ziya Gökalp,

“ Sorma bana oymağımı, boyumu,

Beş bin yıldır millet gibi yaşarım

Deme bana Oğuz, Kayı, Osmanlı,

Türk’üm, bu ad her unvandan üstündür.” diyerek,

Atatürk de,

Türklüğün yabancı himayesine tahammülü olmadığını, Millet birlik olup, hakimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef tutmuştur.

Türklük duygusu yurt bütünlüğünde birliği, demokratik esasa dayalı milli hakimiyeti ve milli benliği yükseltecek güçtür.

Hiçbir zaman ümitsiz olmayacağız, çalışacağız ve memleketi kurtaracağız. (1919,Havza)

‘’Devlet ve milletin tam istiklali ile asıl vatanda çoğunluğun azlığa feda edilmemesi’’ hususunun savunulmasını isteyerek

Bilge Tonyukuk da, Milli Burukluğu ‘’Gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi. Benim yurdum nerede? Ben Hakanı olan bir milletim. Hakanım nerede? Kimlere hizmet ediyorum? Diyerek Türklük şuurunu ve Türk olmanın gereklerini ifade ederler.

Atatürk;

‘’Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.’’

‘’Türklük kelimesinden, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasınlar, Türklere özgü kültürün ortaya çıkardığı ortak varlık anlaşılır. Kurucu kültür, asli unsur olan Türklük anayasada da yerini almalıdır.

‘’Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına ürk Milleti denir.’’

Oğuz Kağan;  ‘’O kadar büyüyelim ki, gök kubbe çadırımız, güneş meşalemiz olsun!’’

Bilge Kağan; ‘’ Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer yarılmadıkça senin ilini ve töreni kim bozabilir?’’

Ata öğütlerini tutmak, çok çalışmak ve üretmek, birliği, dirliği bozmamak Türk şuuruyla hareket etmekten geçer!

‘’Bir ağaç gibi tek, hür ve orman gibi kardeşçesine’’ diyen Nazım Hikmet’e de, ‘’ Kökünü beğenmeyen dal, dalını beğenmeyen meyve, olgunlaşmadan çürür.’’ diyen Necip Fazıl’a da kulak vereceğiz! ‘’ Sen ben yokuz, biz varız’’ diyen Ziya Gökalp da yolumuzu aydınlatır bizim!

Efe kültürü de, zeybek de, horan da, halay da, semah da Türklük şuurunun folklorumuza yansıyan birlik ve dirliğimizi sağlayan unsurlardır.

‘’ Ben ümmetimin çokluğuyla övünürüm’’ diyen Hz. Muhammed (s.a.v) de bizleri aydınlatmış, “ insanı yaşat ki devlet yaşasın”  diyen Osmanlı Türklerinin manevi önderi Şeyh Edebali de, Yurtta sulh cihanda sulh diyen, Türk Milletini kurtaran, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Atatürk de Türk şuuru ile hareket etmiş temelleri sağlam bir devlet kurulmuştur.

Yiğitliğimizi, cesaretimizi, tecrübemizi, bilgimizi kullanarak ‘’ Akıllı Türk’’ olmak Türklük şuuruyla hareket etmek zamanıdır bu yüzyıl! Yaşadığımız bu toprakları kazanan, koruyan, bu uğurda şehit düşen, emek veren, kan veren atalarımız bu topraktadır. Mete Han’ın Türklük şuuruyla söylediği gibi,  ‘’Toprak bir milletin köküdür, kimseye veremeyiz’’ anlayışıyla aldığımız topraklara her milletin saygılı olması gerekir! Makbule Efeyi, Şahin Beyi, Sütçü İmamı, Seyit Onbaşıyı unutmamız mümkün değildir.

Türk Milleti devletiyle, milletiyle vardır, varız ve var olacağız! Bayramlar da bizim memleketimiz de bizim şeklinde özden duyulan hasretle devletimize ve milletimize olan bağlılığımızı yaşayarak göstermeliyiz. ‘’Toroslara gidiniz. Orada bir yörük çadırı görürseniz ve dumanı tütüyorsa, Türkiye Cumhuriyetini kimse yıkamaz’’ diyen M. Kemal Atatürk gibi, Türklük Şuuruna sahip çıkmalıyız! Sevdamız, ülkümüz güçlü devlet, güçlü , huzur  ve güven içinde yaşayan bir millet olmaktır!

‘’Batı karşısında milliyetçi olmaya mecburuz.’’ diyen Cemil Meriç de Türklük Şuurunu bu şekilde ifade etmiştir.

Türk’ e düşmanlık, İslamiyet’e düşmanlık ile aynıdır. Anadolu Türkleri, Türkiye güçsüz olursa, bütün İslam ve Türk Dünyası güçsüz olur. Türkiye’nin maddi ve manevi olarak güçlenmesi Türk ve İslam dünyasının güçlenmesi demektir.

Türk olmak, Osmanlının borcunu ödemek demektir. Kosova’da, Bosna’da, Batı Trakya’da, Makedonya ve Romanya’da geçmişten kalan hesabı ödemektir.

Türk olunca soykırıma uğrarsın, Kıbrıs’ta, Hocalı’ da, Balkanlar’da, Kırım’da, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, Irakta… Dünyanın her yerinde,her ülkesinde dışlanırsın,ayrımcılığa tabi olursun, siyasi taciz ve mobbingle karşı karşıya kalırsın!!! Çağdaş olmak, hak ve adaleti yükseltmektir. Türk olmak, milli maçlarda sevinmektir, göz hakkına, diş kirasına, adaletli olmaya saygı duymaktır,gerekirse “komşusu aç yatarken tok yatmamaktır.”, bir kap aşını yol arkadaşlarıyla paylaşmaktır.Türk olmak, Saz, ney, davul, kaval çaldığında, efeler, zeybekler, horonlar..oynandığında, kültür ürünlerimizden olan şarkı, türkü, ağıt ve şiir okunduğunda duygulanmaktır. Mevlana’yı, Yunus’u, Ahmet Yesevi’yi, Pir Sultan Abdal’ı, Aşık Veyseli,  Hacı Bektaş Veli’yi yüreğinde taşımaktır. Türk olmak, her türlü tehlike karşısında sabır ve metanetle ayakta durabilmektir!

Türk isen, hor görülürsün, konuştuğun Türkçe ile iletişimin sınırlanır, derdini anlatamazsın. Bunun için Viyana’da çiğnenen yeniçeri minberi ile mezarlıktaki Osmanlı Tuğrasının ters olarak dikilmesini unutmamaktır.

İlk atı eğiten, ilk kağıdı ve tuzu bulan Türk’ün şimdi kullanabilmek için sermaye ve yatırımı beklemesidir. Türklük, 17 imparatorluk kurduktan sonra AB’ye girmek için sıra beklemektir. Türk demek, Mostar’da köprü yapmak, Kerkük’te Erbil de kaleleri savunmaktır. Anadolu’da buğday, pancar, pamuktur, fındıktır.Ayçiçeğidir,haşhaştır..  Çanakkale’de şehit olmak, davul zurna ile güzel vatanımız Türkiye’nin her köşesine askere uğurlanmaktır. Vatan sağ olsun nidalarının yükselmesidir Türk olmak!

Bu yazı 2608 defa okunmuştur .

Son Yazılar