Yaşatacağımız Çanakkale ruhu...
Doç. Dr. Müjdat KAYAYERLİ

Doç. Dr. Müjdat KAYAYERLİ

yazıyor...

Yaşatacağımız Çanakkale ruhu...

12 Mart 2018 - 10:41

Osmanlı Devleti’nin ekonomik, askeri, siyasi, psikolojik, savaş gücü ve mali yönden iyice zayıfladığı bir anda emperyalist ülkelerin Osmanlı Devleti’nin Başkent’i  İstanbul’u almak, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya ile ticari yolları açmak, Alman müttefiklerinden birini saf dışı bırakıp İttifak Devletlerinin gücünü zayıflatmak için yapılmış bir savaştır Çanakkale.

“Şu boğaz harbi nedir, var mı ki dünya da eşi?” diyerek Mehmet Akif Ersoy’un tarif ettiği Çanakkale Savaşı, her türlü yokluğa rağmen, denizde ,karada ve havada inanç  gücü ve vatan aşkıyla düşmanları yenen, Türk Ordusunun zaferi ile sonuçlanan ve dünya tarihinde “ dönüm noktası” olarak adlandırılan bir savaştır Çanakkale..

Çanakkale Savaşını idrak edebilmek için, 19.Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in Türk Askerlerinin savaştaki durumunu anlatan şu cümleleri çok iyi anlamak ve anlatmak lazımdır: “ …Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, ölüm muhakkak. İlk siperdekiler şehit düşüyor, ikinci sıradakiler hemen onların yerini alıyor, soğukkanlılık ve tevekkül ile. Bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında ölen askeri görüyor, asker 3 dakika sonra öleceğini bile bile ileri atılıyor, çekinmiyor, sarsılmıyor. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor, cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i Şehadet getiriyor, ezan okuyarak Allah Allah sesleriyle  yürüyorlar. Yüzlerce düşmana karşı bir nefer her siperde süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor.. İşte bu Türk askerindeki cevheri, ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiçbir askerinde olmayan, tebrike değer bir örnektir. Emin olun ki, Çanakkale savaşını kazandıran bu yüksek ruhtur.”

Çanakkale Savaşlarında şahit olunan bu “ Yüksek Ruh, Çanakkale Ruhu” ile geriye dönmeyi düşünmeyen Türk Askeri “Çanakkale geçilmez, Vatan teslim edilmez” ruhu ile milli mücadeleyi başlatarak İstiklal Savaşının da  kazanılmasını sağlayan temeller attı. Çanakkale de sarsılmaz bir iman gücü ve ruh kuvvetini kaybetmeyen yüksek bir milli ruh sayesinde Conk Bayırı’ n da, Anafartalar ve Arıburnu ‘n da ki kahramanlıklarla ve askeri deha ile Mustafa Kemal  “Milli Lider” olacağını o günlerden müjdelemişti. Varoluş -yok oluş mücadelesinde Türk Milleti’nin bütününün kaderi Çanakkale zaferi ile perçinleşmiştir.

Koca Seyit’in insanüstü gücü ve kuvvetiyle 276 kiloluk mermiyi sırtında taşıma ve namluya sürme cesareti, Hakkı Yüzbaşı’nın Nusret Gemisiyle denize döşediği mayınlarla düşman gemilerinin batırılması, düşman güçlerine göre çok az sayıdaki Türk askerlerinin, kınalı Kuzuların, Kınalı Hasan ve Mehmetlerin Çanakkale de destan yazmaları, Çanakkale de Dirilişi gerçekleştirmiş ve vatanımız düşman işgalinden kurtarılmıştır. Çanakkale zaferi ile sadece Boğazların ve İstanbul’un istiklalini değil, aynı zamanda gelecekte kurulacak olan Milli Kuvayi Hareketini hazırlayarak bu toprakların ebedi olarak Türk toprakları olduğunu bir daha tescil etmiştir.

Çanakkale Cephesinde yaralanarak hastaneye düşen Afyonlu Kadir oğlu Mehmet Çavuş kolunu kaybetmesine rağmen komutanına yazdığı mektup takdir şayandır: “ Sağ kolumu kaybettim, zararı yok sol kolum var. Onunla da savaşabilirim. Hastaneden kurtularak harbe katılamadığım için beni mazur görünüz kumandanım.” Şehit olma arzusu ile dopdolu bir asker ruhunun önünde elbette hiçbir kuvvet tutunamaz, duramaz! Çanakkale de dedelerin, oğul ve torunların ,yani üç neslin birlikte mücadele ettiğine şahit olmuş isek, her evden en az bir şehidimizin olduğunu varsayarsak, cephede bir kilometre alanda 250 şehidimizin şahadet şerbeti içtiğine tanık olanların, gazilerimizin, ana ve ninelerimizin, yetim çocukların, hareket edemeyen dedelerimizin din ve vatan uğrunda nasılda acılara katlandığını ve göğüs gerdiklerini, çile çektiklerini tasavvur edememek, bu milletin ruhunu bilmemek demektir. Elbette Çanakkale de gösterilen kahramanlık Bedrin aslanları kadar, Türk ordu sunun “ Hakkıdır Hakk’a tapan Milletimin İstiklal” anlayışıyla ruhlarımızda yaşar ve Türk Milleti’nin  “Son kalesi” vatan müdafaası ile kurtarılır. İşte Çanakkale savaşı askeri engin zekaların, planların ,harp hilelerinin çarpışması ve stratejik bir savaş olarak da, her zaman güncelliğini koruyacak bir savaş şeklidir.

Kadınlarımız da, Çanakkale savaşlarında hem bizzat savaşa katılarak, mesleklerini icra ederek, hem de teşkilatlı olarak katkı sağlamışlardır. Bunlardan babasının şu sözlerini “ Kızım, zaman kendimizi düşünmek ve sakınmak zamanı değildir. Asıl düşünülecek şey vatandır. Güle güle git. Ben eğer ki şehit babası olacaksam, bu göreve gönüllü koşan kızımın şahadeti sebebiyle gurur duyarım. Övünürüm. Yolun açık olsun. Allah a emanet ettim seni…” hatırlayan Hemşire Safiye Hüseyin Elbi, yaralı askerlerimizin çoğunu tedavi eder, ameliyat yapar, korkusuzca erkeklerin gidemediği yerlere gider ve ordu içerisinde büyük görevler üstlenir. 

Çanakkale Zaferi , vatanı, bayrağı, dini, milleti, devleti ve hürriyeti için canlarını Allah yolunda feda eden Türk Milleti’nin yeniden dirilişi, şahlanışıdır, milli mücadelenin ateşidir!

Çanakkale Zaferi,  Şair’in “ Bu vatan toprağının kara bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır.” Düşüncesini harekete geçiren cennete uçmaya hazırlanan, ölüme meydan okuyan, kararlı duruş sergileyen Türk Askerlerinin inandıkları yolda şahadet şerbetini içtikleri, kendilerini her zaman her yerde Allah’ın Ordusu olarak gören bir inancın tezahürüdür.

Çanakkale Zaferinde, inanç,  ülkü, vatan sevgisi, bayrak aşkı, dayanışma ve dirliğin birliğin doruk noktasıdır. Bu bakımdan gelecek nesillerimizi Çanakkale Ruhu ve Çanakkale Dirilişi ile yetiştirmeli, milletimizin her ferdini bu ruhla donatacak projelerle somut adımlar atılmalıdır.

Bugün burada toplanabiliyorsak, Anadolu da nefes alabiliyor, hür ve bağımsız bir devlette yaşayabiliyorsak, Ezan sesleri ülkemizin her yerinde semalarda yükselebiliyorsa, gençlerimiz serbestçe okullarında okuyabiliyor, işçilerimiz fabrikalarında çalışabiliyor, iş adamlarımız firmalarını kurabiliyorsa, vatanımızın her yerinde serbestçe korkusuzca dolaşabiliyorsak, sanatçılarımız resimlerini yapabiliyor , yazarlarımız kitaplarını yazabiliyor ve Türk Medeniyetini oluşturmak için gece gündüz demeden çalışabiliyorsak, bütün bunları Çanakkale Zaferine  borçluyuz.

Çanakkale zaferi, tarihin akışını değiştirmiş mucizevi bir destandır. Çanakkale Zaferi, Ay yıldızlı Türk Bayrağının göklerden indirilemeyeciğinin ispatıdır. Çanakkale Zaferi, “Çanakkale içinde aynalı çarşı, Ana ben gidiyorum düşmana karşı.” Diyen cesaretli yüreklerin buluştuğu ve destanlar yaratan Türk askerinin alın yazısıdır.

“Çanakkale Geçilmez, Vatan Bölünmez, Çanakkale Dirilişi ve Ruhu” her beldede, her ortamda, her sohbette hatırlanan, konuşulan, ağzımızdan düşürmeyeceğimiz değerlerle kültürümüzde yaşatacağımız, her zaman gururla anacağımız ve başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, İzmir de, Bursa da ,Adana da, Mersin de, Elazığ ve Van da, Diyarbakır da, her ilimizde gelecek nesillerin Çanakkale Ruhunun örneklerini görebilecekleri tarihi temalarla işlenmiş , açık abidevi şahsiyetlerin anıtlarının da yaşatılma gayreti ve teşebbüsünü görmeyi ümit etmek her vatandaşımızın hakkıdır.

Çanakkale kısaca, son kalemizdi, son ümidimizdi ,tutunacak son dalımızdı! Bugün de bütün Türk Dünyasının ve İslam Aleminin son ümidi Türkiye’ dir. Vatanımıza sahip çıkalım, koruyalım, güçlendirelim, yeşertelim ve Çanakkale şehitlerimize şahit olacak bir büyük medeniyet kuralım!

Bu yazı 2753 defa okunmuştur .

Son Yazılar