Anadolu'nun gizli kalmış cennetlerinden; Gelincik Ana
Dr. Muharrem BAYAR

Dr. Muharrem BAYAR

YAZIYOR...

Anadolu'nun gizli kalmış cennetlerinden; Gelincik Ana

19 Mart 2018 - 17:17 - Güncelleme: 19 Mart 2018 - 23:09

Anadolu, üç kıtayı birleştiren, dünyada bir benzeri olmayan yarım ada. Dünya tarihi kadar eski, cihan medeniyeti kadar zengin kültürel değerlere sahiptir. Üzerinde sayısız güzellikleri saklamıştır. Bunların bir kısmı bilinmiş, bir kısmı gün ışığına çıkmayı beklemektedir

Pek çok tarihi olaylara şahit olan bu dağlara Antik devirde Olimpos Dağları deniyormuş. Frigler zamanında önemli bir dini merkez olmuştur. Anadolu Tanrılarından Zeus Alsanos’un yaşadığı kabul edilen Sultandağlarında Orman Tanrısı Satiros yaşarmış1 . Frigya Kralı Midas, Satiros’u yakalamak ister. Bir türlü başaramaz. Yakalayana ödüller vaat eder. Gözcüler göndererek Satiros’u izletir. Satiros her gün sabah erkenden kalkar Gelincik Ana’daki mağarasından çıkar, Ulupınar Deresi’nin doğduğu pınardan su içer, sonra uçsuz bucaksız yemyeşil ormanlar içinde kaybolurmuş. Kral Midas, Satiros’un içtiği pınarın olduğu yere güzel bir çeşme yaptırmış. İçine şarap döktürmüş. Orman Tanrısı Satiros her günkü gibi sabah erkenden gelir, pınarda şaraplı suyu içer. Oraya bayılır. Gözcüler hemen yakalayıp, elini, ayağını bağlayıp, Kral Midas’a götürürler. Midas onu Gordion’daki mabede kapatır.2 Tarihte bu pınarların aktığı çeşmeye Midas Çeşmeleri denmiş.

Zamanla bu çeşme Anadolu’nun kutsal yerlerinden birisi haline gelir. Buradan su içen hastalar iyi olur, sevgililer kavuşurmuş. Sefere çıkan ordular zafer kazanmak için mutlaka bu pınara uğrar su içermiş. Bu kutsal suyun Gelincik Ana mağarasında doğduğu, yer altından Ulupınar’a kadar gittiğine inanılır.

Anadolu’ya şekil vermiş, Toroslar’ın bir uzantısıdır Sultandağları… Tarihin anlattığına göre Çay’dan Bolvadin’e kadar uzanan bu geniş ovada çok kanlı savaşlar olmuştur. Selçuklu Sultanı Şehinşah ile Bizans arasında sürekli savaşlar oldu. 1116 yılında yapılan savaşta bir sonuç alınmayınca Selçuklu Sultanı Şehinşah’ın kışı geçirmek için çekildiği dağlara Sultandağları ismi verildi. Bolvadin Valisi Emir Afşin’in çekildiği dağlara da Emir Dağları denilmiş… 900 yılı idrak ettiğimiz 1116 tarihli Bolvadin Zaferi ve akabinde yapılan Bolvadin Anlaşması Anadolu’nun Türkleşmesinde dönüm noktasıdır.

Bu gizli kalmış cennetlerden birisi de Sultan Dağları’nın 2.610 m yüksekliğindeki Gelincik Ana Tepesi’ndeki mağaradır. Gelincik Ana tepesi ve çevresi Anadolu’nun en güzel yayla turizmine, mağaralar nadir mağara turizmine açılabilir.

Gelincik Ana Tepesi’ne çıkıldığı zaman bir taraftan çıplak tepelerin arkasında çok uzaklardan Hoyran Gölü gözükür. Diğer taraftan bakarsanız, yemyeşil tepelerin arkasından pırıl pırıl Eber Gölü göz kırpar. Kendinizi başka bir âlemde sanırsınız.

Bu güzellikler için pek çok efsaneler söylenmiş, masallar düzülmüş, türküler yakılmıştır. Bu güzellikler dilden dile söylenmiş, bizlere kadar ulaşmıştır.

Eskilerin anlattığına göre:

“Yalvaç’ın Yarıkkaya köyü eskiden Köstük köyü yakınlarında Ayıp köyü denilen yerde 7 hanelik bir köymüş. Günlerden bir gün uzak köylerin birinden davullu, zurnalı gelin alayı geliyormuş, halk seyretmek için yollara dizilmiş. Alay tam köyün ortasına geldiği zaman bir fırtına kopmuş, gelinin örtüsü uçmuş, bacakları görünmüş, köyün aksakallı güngörmüş ihtiyarları:

–Kızım ayıp, bacaklarını ört deyince Gelin utancından ne yapacağını bilememiş, çaresiz kıbleye dönmüş:

–Yarabbi ben bu ayıpla yaşayamam beni ya taş et, ya da kuş et, uçup bu diyardan gideyim demiş. Kadir Mevla duasını kabul etmiş. Gelin bir kuş olmuş, uzun saçları rüzgarda dalgalana dalgalana düğün alayının ve köy halkının korku dolu bakışları arasında Sultandağları’nın tepelerine doğru uçmuş. Tepedeki mağara girmiş, sır olmuş. Düğün alayı ve köylüler günlerce mağarada ve civarında sır olan gelini aramışlar. Sonunda, gelin sır oldu, kırklara karıştı, kırk kızdan biri oldu demişler.

Buraları mesken edinmiş Çoban Nazım Akpınarlı’nın anlattığına göre mağaraya gelenler, kızın rüzgârlara karışan çığlıklarını duyarlarmış.

Zaman zaman buradan geçenlere görünür, onlara yol gösterir, yardım edermiş, darda kalanlara can yoldaşı olurmuş.

O tarihten sonra bu tepelere Gelincik Ana Tepesi demişler. Adak kurbanları burada kesmişler, dileklerinin olması için dualar etmişler, yağmur dualarına buralara çıkmışlar, hacet namazları kılmışlar.

Köylüler bu olayı, uğursuzluk saymış, köyü terk ederek, şimdiki yerlerine iskân olmuşlar. Önce Köstük köyünün mezrası olmuş, sonra köy statüsünü kazanmış. Köyün yakınlarındaki dikine yarımmış kayadan ismini almış, eski ismi zamanla unutulmuş, fakat gelin unutulmamıştır.

Bu efsaneyi bilenlerden dinlemek ve olayın geçtiği ilginç mağarayı görmek için bir Pazar günü yollara düştük. Can arkadaşım Ali Taşyürek fedakâr şoför Doğan Başarya ve Mevlit Öncü bu kervana katıldı. Çay’ın cennet gibi yemyeşil yaylalarından geçtikten sonra, Çay’a 45 km olan, Yalvaç’ın şirin köyü Yarıkkaya’ya geldik.

Köy halkında, güngörmüş bilge kişi Tahsin Akçay bize Yarıkkaya’yı ve Ayıp köyünü, sır olan gelini anlattı.

Sultandağlarının çıplak yamaçlarından 2.610 m yüksekliğindeki Gelincik Ana Tepesi’ne doğru tırmandık 30 km zorlu bir tırmanıştan sonra mağaraya ulaştık.

Mağara doğal bir oluşum. Tahmini Palaozoik zamanda meydana gelmiştir. Ulaşıla bilinen mağara ağzından içindeki pınarlara kadar 1 km uzunluğundadır. Fakat mağara içinde henüz açılmamış koridorlarda vardır. Mağaranın içi zaman zaman meydana gelen depremlerde çökmüştür.

Çok geniş bir girişten sonra birden aşağı doğru kaygan bir zeminden gidiliyor. Dar bir geçitten sürünerek iniliyor. Burada 10 m yüksekliğinde geniş bir mekâna geçiliyor. Bu mekânda sonradan yapılmış duvarlar ve gözetleme mazgalları var. Bu yapılar buranın insanlar tarafından kullanıldığı gösteriyor. Mağara dışındaki seramik parçaları, yine Çay-Koca Oğuz mevkisinde bulunan Hitit-hiyeroglifli anıt buranın iskânını Hititler Dönemi’ne götürür. Anıtın çözülmüş şekli “Fırtınalar ülkesinin/büyük kralının prensi/Tuti tarafından/fırtınalar ülkesinin/tanrısı adına bu stel/ buraya dikilmiştir.”

Yapıların bulunduğu mekândan dar bir geçitten sürünerek başka bir mekâna giçiliyor. Burası çok rutubetli ve kaygan bir zeminden kayarak aşağıya iniliyor. Zeminin tabanında buz gibi kaynak suyu çıkıyor, aynı zeminde tekrar batıyor. Suyun nereye gittiği bu günü kadar bulunamamıştır. Meraklı pek çok dağcı ve mağara uzmanı burayı ziyaret etmiş, ama çözememiştir.

Yetkililerin ve uzmanların bu gizemli tabiat harikasının inceleyip gün ışığına çıkarması, Türk Turizmine kazandırması dileğimizdir.

 

TAŞPINAR DERGİSİ'nden...

Bu yazı 5755 defa okunmuştur .

Son Yazılar