Sandıklı'da Hacim Sultan Türbesine ait vesikalar
Dr. Muharrem BAYAR

Dr. Muharrem BAYAR

YAZIYOR...

Sandıklı'da Hacim Sultan Türbesine ait vesikalar

04 Nisan 2018 - 13:29

HACİM SULTAN TEKKESİ VE TÜRBEDARLIK GÖREVİNE BİR RUFAİ ŞEYHİNİN TAYİNİ

Dr. Muharrem Bayar

ÖZET

Bu çalışmanın amacı, Hacı Bektaş-ı Veli’nin en yakın müridi olan adı vilayetnameyi Hacı Bektaş-ı Veli de geçen ve daha sonra en yakın müridi Burhan Abdal tarafından menakibname şeklinde hayatı kaleme alınan Hacim Sultan hakkında bilgi sahibi olmaktır. Çalışmada cevabı aranan başlıca sorular olarak, Hacim Sultan’ın hangi coğrafyada yaşadığı ve kabrinin nerede olduğu irdelenecektir bir diğer soru olarak ise 19. yy ’da Bektaşilik tarikatının Yeniçeri Ocağının kapatılmasına müteakip II. Mahmut tarafından kapatılmasının ve şeyhlere yasak konulmasın nedenlerinin sorgulanması gösterilebilir. Betimleyici ve tarihsel yöntemlerin bir arada kullanıldığı çalışmada temel kaynaklar olarak, Afyon’da özel bir müzede bulunan ve tarafımdan  günümüz Türkçesine aktarılan “Sultan Abdülaziz tarafından H. 1279 Ramazan’da (Ocak 1863) ve Padişah II. Abdülhamit tarafından H.1306 Şaban’da (Ocak 1889) gönderilen 2 adet berat gösterilebilir. Çalışma sonucunda Hacim Sultan’ın mezarının Afyonkarahisar iline bağlı Sandıklı ilçesinin Susuz köyü olduğu, Uşak iline ait olan Hacim Sultan dergahının ise makam olduğu yönündeki bulgular kuvvetli kanıtlarla belirlenmiştir.  Buna ek olarak 19.yy’da yasaklanan Bektaşilik tarikatının şeyhlerinin yerine çeşitli amaçlarla Nakşibendi, Rufai tarikatlarına mensup Sünni şeyhlerinin atanmasıdır. Temel kaynaklar olarak bahsi geçen Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit tarafından gönderilen beratlar bunu ispatlar niteliktedir.

GİRİŞ

Anadolu’ya gelen Yesevi dervişlerinden biri olan Hacı Bektaş-ı Veli’nin (Ö.1270) kurduğu Bektaşilik tarikatı gerek Osmanlı’nın kuruluş yıllarında gerekse sonraki yüzyıllarda Anadolu ve balkanlarda faaliyet gösteren önemli bir teşkilattır. Hoca Ahmet Yesevi’nin (Ö.1160) müridi Lokman Parende’nin manevi terbiyesinde yetişen Hacı Bektaş-ı Velinin irşad ve tebliğ maksadıyla Suluca Karahöyük’ü ( bu günkü Nevşehir Hacıbektaş) mekan tutarak dergahını kurmuş ve irşad faaliyetine başlamıştır. Burada pek çok kimseyi yetiştirmiş ve birçoğuna hilafet vererek tarikatını yaymak amacıyla pek çok yere göndermiştir. Bektaşilik tarihi gelişim süresi içerisinde önce Hacıbektaş’a yakın bölgelere 15.yy’dan itibaren Batı Anadolu’da zaviyeler kurarak genişlemiştir. Vilayetname-i Hacıbektaş-ı Veli’de bahsedildiğine göre Sarı İsmail’i Menteşe Vilayetinin (Muğla, Aydın, Denizli) Tavas kasabasına Sarı Saltuk adıyla tanınan Muhammed Buhari’yi Balkanlara, çalışmanın konusunu teşkil eden Hacim Sultanı ise Germiyan Vilayetine (Kütahya, Afyon, Uşak) göndermiştir. Hacı Bektaş Vilayetnamesine göre Hacim Sultanın asıl adı Receptir. Hacı Bektaş Vilayetnamesi ve kendi adına düzenlenen vilayetnamede belirtildiği üzere Kolu Açık Hacim Sultan diye bilinir. Batı Anadolu’daki konar göçer Türkmen boyları içerisinde Bektaşilik tarikatının yayılmasına ciddi anlamda katkıda bulunmasına karşın hakkında bilinenler Hacı Bektaş Vilayetnamesinde kendisine ayrılan bölümle ve rivayetlerle sınırlıdır.

Hacim Sultan Vilayetnamesinin büyük olasılıkla kendisinin Başhalifesi Derviş Burhan (Burhan Abdal) tarafından Hacıbektaş Vilayetnamesinden en az 20-30 yıl önce ve 15.yy’da yazıldığı tarihi kayıtlarla belirlenmiştir. Hacim Sultan Vilayetnamesinde kendisi tıpkı Hacı Bektaş-ı Veli gibi on iki imam soyundan bir seyid olduğu gösterilir. Esere göre Hacim Sultan 10. İmam Ali Naki’nin torunu ve Şehzade Hüseyin’in oğludur. Bununla birlikte Piri Türkistan Hacı Ahmet Yesevi’nin müridlerindendir. Buna göre Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş’ı Rum diyarına (Anadolu’ya) halife olarak gönderdiği zaman Hacim Sultanı da yanında göndermiştir. Daha sonra Ahmet Yesevi, Hacim Sultana beline mürşitlik (önderlik) alameti olan batın kılıcını kuşatıp,  taç, hırka, alem, seccade ve sofra gibi simgesel değeri olan çeşitli objeleri de vererek Germiyan vilayetine gönderir. Vilayetnameye göre Hacim Sultan Germiyan iline geldiğinde önce çobanlık yaptığı Üveyik köyüne daha sonra Karahisar’ın sahip sancağı olan bu günkü Afyonkarahisar’ın Sandıklı yöresinin Susuz köyüne yerleşmiştir. Burada vefat eden Hacim Sultan’ın yine aynı köye defnedildiği kabul edilmektedir. Bahsi geçen Susuz köyünün Uşak Susuz mu yoksa Afyonkarahisar’ın Susuz köyü mü olduğu tartışmalıdır. Tarihsel olarak bakıldığında Menakibnamelerde ünlü velilere ait pek çok kabrin ve makamın olduğu görülmektedir. Hacim Sultan da bu meyanda paylaşılamayan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Dönemin siyasal iktidarının sahibi olan Osmanlı otoritelerinin gönderdikleri beratlara bakılırsa Hacim Sultanın tekkesinin, Afyonkarahisar’ın Sandıklı yöresinde bulunan Susuz Köyü olduğu anlaşılmaktadır.

Bektaşilik İlber Ortaylı tarafından Osmanlı Devleti’nin en uzun yüzyılı olarak nitelendirilen 19. yy ‘da yasaklanmıştır. Yeniçeri ocağının kapatılmasına müteakip ocağın dinsel ve felsefi kaynağı olan Bektaşilik tarikatı da kapatılmıştır. II. Mahmud döneminde Bektaşiliğin yeniçeri ocağının lağvedilmesiyle birlikte fonksiyonel olarak oluşan boşluğun başka dini sosyolojik ve felsefi organlar tarafından doldurulduğu söylenilebilir. Kapatılan bu Bektaşi tarikatının şeyhlerinden boşalan yerlere Sünni gelenekten geldikleri kabul edilen Nakşi, Rufai vb. tarikat mensuplarının getirildikleri tarihi kaynaklarca da doğrulanmaktadır(Öz; 2004, 140).

Bahsi geçen bu görevlendirmelere örnek olarak çalışmanın konusunu da teşkil eden Hacim Sultan Tekkesinin kabrinin türbedarlığına Rufai tarikatı mensubu Hacı Ahmet efendinin ve onu takiben oğlu Abdulkadir’in görevlendirilmesi gösterilebilir. Türbenin vakıf gelirlerine II. Mahmud yasağı gereği el konulduğundan türbenin geliri kalmadığından dolayı Padişah Abdülaziz’in ve II. Abdülhamit’in türbedara Osmanlı devletinin merkezi vakıflarından aktarılan gelirlerle ayakta tutulmaya çalışılmıştır.

1.HACIM SULTAN’IN HAYATI

Hacım Sultan bu günkü Afyonkarahisar iline bağlı Sandıklı ilçesi Susuz Köyü’nde yaşamıştır. Bu köy Ekinhisar-Ürküt – Dodurga – Kozvan – Ülfeciler – Başkuyucak – Sandıklı – Kızık ile sınırdaştır. Günümüzde bu köy Afyonkarahisar’a 50 km Sandıklı’ya ise 14 Km uzaklıktadır. Selçuklu ve Osmanlı Dönemlerinden önemli bir yerleşim merkezi olan Susuz Sarı Keçili Yörükleri tarafından kurmuştur. Daha sonra Bektaşi Tarikatının ünlü şeylerinden Hacım Sultan’ın burada zaviye kurması ile dini bir cazibe merkezi haline gelerek bulunduğu çevrenin merkezi olmuştur.

Hacım sultanın Doğum ve vefat tarihi belli değildir. On üç veya On dördüncü yy ‘da yaşadığı tahmin edilmektedir. Vilayetnamelere göre (Hacı Bektaş-ı Veli Vilayetnamesi, Hacım Sultan Vilayetnamesi)  Hacı Bektaş-ı Veli’nin yakınlarındandır. Bir rivayete göre Hacım Sultan 13.yüzyılda yaşamış Anadolu’ya Hacı Bektaş-ı Veli ile beraber gelmiştir. Babai İsyanı sonucu Anadolu’da dağılan Aleviliği kurumsallaştırılıp son şekli verilirken, Hünkâra halife olmuş ve “erenlerin batın celladı” görevini yerini getirmiştir.

Hacım Sultan, Ahmet Yesevi tarafından Hacı Bektaş-ı Veli ile birlikte Anadolu’ya, insanlara doğru yolu anlatmak için gönderilmiştir. Hacım Sultan Vilayetnamesine göre Hacı Bektaş-ı Veli ile Hacım Sultan Anadolu’ya geldiklerinde daha sonra Hacı Bektaş-ı Veli tarafından Germiyan iline irşad göreviyle göndermiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin akrabası olduğu sanılan Hacım Sultan bazı kaynaklara göre ise Hacı Bektaş-ı Veli’nin amcasının oğludur( Türkdoğan, 1995; 162). Üzerinde tartışma olmayan husus ise Hacı Bektaş-ı Veli ile birlikte Anadolu’ya geldiği ve Anadolu velilerinden birisi olmasıdır. Hacı Bektaş-ı Veli tekkesinin önemli bir dervişi olup, bu bölgenin Türkleşmesi için bölgede çaba göstermiştir.

Seyitliği, on iki İmamlardan Aliyyü’l-Naki’nin soyuna dayandırılır. Hünkarın vilayetnamesinde adının geçmesi, ayrıca adına vilayetname olan tek halife olması dergahtaki önemini göstermektedir. Babai isyanı sonucunda da Anadolu’da var olan heterodoks grupların büyük kıyımlara uğradığı söylenebilir (Ocak, 1980;177). Seyyid’ler, bu kıyım sonrasında Anadolu’nun dağlık kısımlarına ve Batı Anadolu’ya kaçtılar.  Hacı Bektaşi Veli’nin ise Hoca Ahmet Yesevi ’den aldığı yeşil vilayet fetvası ile Anadolu’nun mürşidi olarak, bütün bu Seyitleri örgütlediği, ocaklarını kurup uyandırdığı, yeni Çerağlar yaktığı bilinmektedir.

Hacim Sultanın; karakter olarak evlatlarından ve dergahtaki görevinden yola çıkarak sert mizaçlı, yola erkana hakim, kurucu özelliklerinin olduğu söylenebilir. Bazı kaynaklarda Kolu açık isminin hikayesi biraz efsanevi anlatılsa da bu adın cengaverliğinden kaynaklandığı söylenmektedir.

Hacım Sultan’ın Hacı Bektaş’la birlikte her yıl belirli aralıklarla Battal Gazi türbesinde buluşarak ayinler yaptıkları ve ülkenin çeşitli bölgelerinden buraya insanların geldikleri bilinmektedir (Ocak, 1992; 47). Hacim Sultan’ın her yıl Kurban Bayramında Susuzdaki zaviyesinden kalkarak öteki Kalenderi zümreleriyle büyük ayine katılmak üzere Seyyit Battal Gazi Zaviyesine de gittiği bilinmektedir.

1.1          VİLAYETNAMEYE GÖRE HACIM SULTAN

Moğol ve Beylikler dönemi Anadolu’su konusunda vazgeçilmez kaynaklardan birisinin de Hacı Bektaş-ı Veli Vilayetnamesi olduğu söylenebilir. Bu kaynakta Türk mutasavvıfı Hacı Bektaş’ın Horasan’dan başlayıp daha sonra Anadolu’da devam eden hayat macerası destansı ve olağanüstülükler manzumesi şeklinde anlatılmaktadır. Eserde ayrıca şeyhin ileri gelen halifelerinin kıssaları da mevcuttur, bunlardan biri de Kolu Açık Hacım Sultan’dır. Vilayetname ’ye göre Hacı Bektaş, haşinliğinden dolayı batın kılıcını ona vermiştir. Hacım Sultan hizmetini tamamladıktan sonra şeyhi tarafından Germiyan İl’ine halkı irşad için gönderilmiştir. O doğruca Germiyan Beyi’nin huzuruna çıkmış ve kendisi için bir yer istemiştir. Germiyan Beyi, Karahisar-ı Sahip taraflarında Susuz denilen ıssız ve çorak bir bölgeyi şeyhe yurt olarak vermiş ve Hacım Sultan bölgeyi kısa süre içerisinde mamur ve bayındır bir hale getirmiştir. Kerametleri ve başarıları sayesinde ünü kısa sürede çevrede duyulmuştur.

2.            19.YY’DA BEKTAŞİLİĞİN YASAKLANMASI

Padişah II. Mahmut Şeyhülislam Tahir Efendi’nin Fetvasına dayanarak, Eylül 1826’da Bektaşi Tarikatı ve tekkelerini kapatarak Bektaşi Tekkelerini yıktırır ve bütün mülklerine el koyar. Kapatılmaması gereken bazı Bektaşi dergahlarının başına Nakşibendi şeyhlerini atayarak tarikatı heterodoks yapıdan Sünni yapıya doğru kaydırmaya çalışılmıştır (Karal, 1988; 146 / Öz, 2004; 126). Böylece Osmanlı Tarihinde ilk defa bir tarikat kapatılmış, mallarına el konulmuş ve tarikat mensupları cezalandırılmıştır (Öz, 1997; 67).

II. Mahmut’un saltanat yıllarında devlet tarikatlara karşı menfi yaklaşımlar içerisinde bulunmuştur. Gayri Sünni İslam anlayışından dolayı yeniçeri ocağını teşkil eden devşirme çocuklarının tercih ettiği ve yeniçeri ocağında adeta resmi bir kült mahiyetine bürünen dolayısıyla yeniçeri ocağını ilga ederek heterodoks bir tarikat olduğundan dolayı kapatılmıştır (Köprülü, 1979; 461).

Tarikatın yasaklanmasında en önemli etkenlerden birisi olarak Sünni İslam anlayışına sahip olan Osmanlı Devleti merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla ordu üzerinde de factohakimiyeti bulunan heterodoks Bektaşi düşüncesinin etkisini kırma ve sonrasında tasfiye etme amacı gösterilebilir. Bahsedilen gelişmelerin akabinde yeniçeri ocağının kaldırılmasını müteakip Bektaşi tarikatı sosyolojik olarak da yasaklanmıştır. Bu yasaklanmada araç olarak yoğun ve yaygın bir biçimde şeyhlerin sürülmesi ve idam edilmesi kullanılmıştır.

Buna örnek olarak Bektaşi tarikatının ileri gelenlerinden Kıncı Baba Ahmetzade, Salih Baba İdam edilmesi ve diğer Şeyhlerden Abdulkadir Efendi Manisa’ya, Şanizade Muhammet Ataullah efendi Tire’ye sürülmesi gösterilebilir. Hacıbektaş Dergahının yönetimine Kayserili Şeyh Mehmet Said Efendi atanmıştır. II. Mahmut’un ölümünden sonra tarikat üzerindeki yasak gevşetilmiş, fakat Bektaşilik Osmanlı imparatorluğunun tarih sahnesinden çıktığı 20.yy’ın ilk çeyreğine kadar aradığı resmiliğe ve serbestiye ulaşamamıştır. Yukarıda bahsedilen bu gelişmelerin resmi kanıtları olarak ise bahsi geçen vesikalar gösterilebilir.

3.            VESİKALAR

Abdülaziz Han Bin Mahmut Muzaffer Daim Hu

Nişan-ı Şerif-i âlişan-ı sami-mekan-ı sultani ve tuğra-i gara-i cihan-sitan-ı hakanı hükmüm oldur ki

Karahisar-ı Sahib Sancağında Sandıklı Kasabasında vaki‘ defin hâki  ‘ıtırnâk olan Hacim Sultan kaddesesırrahu ‘l-menan  hân-kah-ı  şerifeye  şimdi kaydı ber-veche hâsbi ifâ-i   hidmed  etmekde ise de  hân-kah-ı mezkürun ve kendisinin bir tarafdan varidatı olmadığından düçâr-ı zaruret bulunmasıyla bir mikdar  ma‘aş tahsisi hususu   türbe-i   müşârü-ileyh  türbedarı  Hacı Ahmed er-Rufaı ‘ zidesalahu  tarafından  niyaz ve  istera ‘ ve mahallinden dahi  iş‘ar  ve bina kılınmış  ve  Ma‘den ‘hümayunum sancağında  Çöngüş kasabasında kâin  medresenin müderrisi olub Canib-i Hicaz’da bilâveled vefat    eylediği  bi’l-haber  tahkik ve tebeyyin iden Hacı Osman  hidmed vakfına mahsus olan şuhuriye  yüz guruş  ma ‘aşı   mahlul olmuş  olmağın bina’en ma‘aş  münhal mezkürun  nizamına  tatbikan mezküreye  ta‘amiye   olarak tahsisi hususu  canib-i nezaret  evkaf-ı hümayunumdan  ba takrir lede’l- inha mucibince  icra-i  iktezasına irade-i   ‘aliyem te‘alluk iderek  ol  babda sadr olan  ferman-ı  ‘alişanım vechile  ikteza-i  tesviyesi    lede’l- sual   ma‘aşı  münhal   mezkürün  hân-kah mezküreye ta‘am   olarak yetmiş dokuz  senesi  Şaban-ı şerifden  yirminci günü  vaki‘  yetmiş sekiz  senesi  Kanun Sanisin   yirmi yedinci gününden  i‘tibaren ta‘yin ve tahsis  olduğun havi  evkaf muhasebesine  kayıd ile  türbedar-ı  muma ‘ilyeh yedine  berat-ı şerifim  verilüb  keyfiyeti   ma ‘lum olmak üzere  icab iden mahallere   ‘ilm-i kasırlarının   i‘tası ikteza  eylediği der-kenar  olunmuş ve ol  vechile   keyfiyeti muhasebe-i  merkumeye kayıd ve  emval-i mezküre   ‘ilm-i kasırları tahrir ve  i‘ta  ettirilmiş olmağın mezkür  Şaban-ı şerifin  evasıtı  tarihiyle berat-ı hümayunumu verdim.

Ve buyurdum ki  muma ‘ileyh  işbu  rafi ‘-i tevki ‘-i refi-ş-şan-ı hakani  Hacı Ahmed er-Rufai ‘  zide salahu zikr olunan  Kanun Saninin  yirmi yedinci gününden i‘tibaren….mezkür ta‘amiye   olmak üzere hizmeti vakfından  mahsus olan şuhuriye  yüz guruş mahalli evkaf müdürü tarafından   mah   be mah  ba senede makbuz ahz ve eyleye

Şöyle bileler   ‘alamet-i şerifime i‘timat kılalar. Tahriren fi’l-yevmü’l-semaniye  ‘ışrın min Şehr-i Ramazan-ı Mübarek sene: tıs ‘a ve seb‘in mieteyn ve elf.

Be Mahrusa-i  Konstantaniyye

Evkaf-ı Hümayun  hazine-i celilesine mahsus

Berat-ı  ‘alişan olmak içün varakadır

Yalnız yirmi guruşdur.

Yukarıda Osmanlı Türkçesi ile yazılan ekte orijinali verilen bu belgede padişah sultan Abdülaziz tarafından Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesi Susuz köyüne gönderilen bu vesikada Bektaşi dergahına bağlı olan Hacım Sultan türbesinin gelirlerine el konulduğu için türbenin geliri kalmadığı ve bu tarikata şeyh olarak Sünni gelenekten Rufai şeyhinin atandığı görülmektedir. Bu vesika Ocak 1863’te kaleme alınmış ve Susuz köyündeki türbeye gönderilmiştir.

3.2          H.1306/1889 TARİHLİ BERAT 

Abdülhamid Han bin Abdülmecid Muzaffer Daim Hu

Nişan-ı Şerif-i samiâlişan-ı  -mekan-ı sultani ve tuğra-i gara-i cihan-sitan-ı hakanı hükmüm oldur ki

Karahisar-ı Sahib Sancağında muzaf Sandıklı Kasabasında vaki ‘  defin hâki  ‘ıtırnâk  olan Hacım Sultan  kaddese sırrahu ‘l-menan  hân-kah-ı  şerifine ta‘amiye olmak üzere harameyn-i  hümayen         vakfından tahsis kılınan şuhuriye yüz guruş  vazife ile hân-gah-ı mezburda  türbedarlığı  cihetine  ba berat mutasarrıf olan  Hacı  Ahmed er-Rufai ‘  sulb-i kebir oğlu Abdülkadir’e  terk edüb…..eylediği ve hân-gahı mezkür yevm mevcud ve ma ‘mur olduğu  beyanıyla cihet  mezkürenin müteveffa-i müma ‘ileyh malulundan  hizmet-i lazimesinin icaraya ehil ve müstehak olduğu  bi’l-ihbar ve zahir olan müma’ileyh Abdülkadir’e tevcih  inha olunmuş ve vakf-ı mülhakdan  Sandıklı kazasında  Hacım Sultan  zaviyesi  vakf-ı   veche hasbiyesi  türbedarlığı  tarikat-ı  âliye-i Rufai ‘iyeden eş-Şeyh Ahmed Rufai ‘yeden ………………şerifeyn  evkaf-ı şerifesinden  olarak  şuhuru yüz guruş  ta ‘amiye  hân-gah-ı şerife  mezkür Şeyhi Ahmed er-Rufai ‘ye  ta ‘yin ve tahsis kılındığı  cihet  kılınmadan   yazılan der-kenarın vechi mezkürenin  mahalli mehasin vechile muma ‘ileyh Abdülkadir’a tevcihi  tensib  edildiği meclis-i meşâyıhca mazbatasından  anlaşılmış ve ol vechile zikr olunan  türbedarlığı ciheti  meşiyah   makamında  olduğu  menfehum olarak  mali fiha nizama   muvafık bulunmuş olmağla bu suretde   meşihat makamında  olan  mezkür  türbedarlık cihet-i  ta ‘amiyenin  müteveffa-i muma ‘ilyeh mahlulundan mahdumu   işbu rafi ‘-i tevki ‘-i  refi ‘-ş-şan-ı hakani   ‘Abdülkadir  zide  salahuya tevcihi  mahmiye-i  Nakşiden  olunan  ve tarik şeyhü’l-keramidan   kılınan  işarın  üzerinde Makam-ı Nezaret-i  Evkaf-ı Hümayunumdan  bil-telhis  ifade kılınmağla  mucibince tevcih olunmak  fermanım olmağın  bin  üç  yüz  altı  senesi  Receb Şerifin  yirminci  günü tarihiyle  bu berat-ı hümayunum  verdim.

Buyurdum ki muma ‘ileyh meşihat makamında olan mezkür türbedarlık cihetiyle şuhuriye  yüz guruş  ta ‘amiye mutasarrıf  olubbi’l-nefsin bilâ kusur hizmet  eyleye

Tahrir fi’l-yevmü’l-  hamis  ışrın  min  şehr-i Şaban- şerif  sene:sitte ve selase-mie ve  Elf

Be mahrusa-i Konstantaniyye

Evkaf-ı Hümayun hazine-i celilesine mahsus

Berat-ı  ‘alişan olmak içün varakadır

Yalnız yirmi guruşdur.

Padişah Sultan Abdülhamid Han  tuğralı  Şaban.1306 / Ocak 1889 tarihli beratla Afyonkarahisar’a bağlı Sandıklı Kazasında  ünlü şeyhlerden Hacım Sultan Tekkesi’nde,türbedar olarak görevli olan  Rufai Tarikatı Şeyhlerinden Hacı Ahmed Efendi  türbedarlık görevini  27 Recep 1306 /1889 tarihi itibarıyla büyük oğlu Abdülkadir’e  devr etmiştir.

 SONUÇ

Bu belgelerde de bir örneği görüldüğü gibi yeniçeri ocağının kaldırılmasına müteakip yasaklanan Bektaşi tarikatının yasağının zannedildiği gibi 1861 yılında kaldırılmadığını gerçek yasağın imparatorluğun batışına kadar sürdüğü söylenilebilir. 1826 yılında kapatılan Bektaşi tekkeleri sultan Abdülaziz döneminin ilk yıllarında yeniden açılmaya başlamıştır fakat yeniden açılan bu dergahlara Nakşibendi tarikatı himayesinde olan Rufai dergahına bağlı şeyhlerinin atanması bu yasağın ve asimilasyonun fiili olarak devam ettiğinin bir göstergesidir.  Ayrıca gönderilen beratların resmi bir hüviyeti olması hasebiyle herhangi bir türbeye değil Hacım Sultanın Kabrinin olduğu türbeye gönderilmesinin de Hacım Sultana ait kabrin Afyonkarahisar’a bağlı Susuz köyünün gerçek kabri uşak vilayetindeki susuz köyünün ise makamı olduğu yönündeki iddiaları desteklemektedir.

KAYNAKÇA

Baki Öz, (2004) İttihat Terakki ve Bektaşiler, Can Yayınları, İstanbul

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan-Alevi-Bektaşi Kimliği, Timaş Yay. İstanbul 1995

Ahmet Yaşar Ocak,(1980) “13.yy’da Anadolu’da baba resul (Babailer )İsyanı ve Anadolu’nun İslamlaşması Tarihindeki Yeri”, Dergah Yayınları, İstanbul

Enver Ziya Karal,(1988), “Osmanlı Tarihi” TTK Yayınları, cilt 5,Ankara

Gülay Öz,(1997), “Yeniçeri-Bektaşi İlişkileri ve II. Mahmut” Uyum Yayınları, Ankara

Halil İnalcık,(1979), İslam Ansiklopedisi, “Bektaşilik”, cilt 2, İstanbul

Bu yazı 6021 defa okunmuştur .

Son Yazılar