Bahçede eğlence...
Fatma BARBAROSOĞLU

Fatma BARBAROSOĞLU

yazıyor...

Bahçede eğlence...

26 Mart 2018 - 10:41

Not: Bu yazı, 23 Mart 2018'de Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanmıştır.

 

I-

Hayatın anlamını ve hayatın şiddetini kavramak için çoğu zaman bir öyküden daha iyi izlek bulamayız. Hayatı öykülerle görmek, hayatın kederini, adaletsizliğini, şiddetini, öykülerin sözcükleri üzerinden temize geçmek her zaman bilinçte arındırıcı bir rol oynar.

Şu içinde yaşadığımız dünya için Katherine Mansfield’ın “Bahçede Eğlence” öyküsü muazzam bir izlektir mesela. Bahçeyi dünya olarak düşündüğünüz anda öykü bambaşka bir çehreye bürünecektir.

Üç kız bir erkek çocuğa sahip üst sınıf bir İngiliz ailesinin bahçelerindeki eğlence için telâşlarına şahit olarak gireriz öykünün içine. Eğlenceyi çocuklar istemiş olmalı ki anneleri bütün sorumluluğu onlara bırakmıştır: “Bu yıl her şeyi siz çocuklara bırakmaya kararlıyım. Anneniz olduğumu unutun. Onur konuğu gibi ağırlayın beni.”

Her şey öykünün kahramanı Laura’ya kalmış gibidir. Laura ilk olarak tentenin bahçenin neresine kurulacağı konusunda işçilere yol gösterme sorumluluğunu almak zorunda kalır. Bahçe o kadar güzeldir ki “yüzlercesi tek gecede açmış güller” , “geniş parıltılı yaprakları, demet demet sarı meyveleriyle” karaka ağaçları. Muazzam bahçede tenteyi kuracakları bir yer bulmakta neredeyse zorluk çekerler.

Sheridan’ların malikânesi tepeden tırnağa “bahçedeki eğlence” için seferberdir, eğlencenin “olağanüstü” olması için hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamaktadır.

O kadar ki, “hiçbir şeye karışmamaya kararlı anne” yine de kendini tutamamış hiç kimsenin ısmarlamayacağı kadar Kanna zambağı ısmarlamıştır. Zambaklar çiçekçi tarafından kamyonla eve getirildiğinde Laura, “Hiç kimse bu kadar çok ısmarlamadı” diye itiraz ederken anne bir yanlışlık olmadığını söyler: “ Yanlışlık yok.(...) Dün dükkânın önünden geçiyordum, onları vitrinde gördüm. Ve hayatımda bir kerecik gönlümce kanna zambağım olsun istedim. Bahçede eğlenceden iyi özür bulunmaz bunun için.”

Sheridan malikânesi tüm gücüyle bahçedeki eğlence için hazırlanırken bir ölüm haberi gelir. Haber Sheridanların malikânesinin aşağısında bulunan “yoksul mahallesi”ne aittir. Arabacının atı, çekme lokomotifinden ürkmüş arabacı yere düşmüş ve ölmüştür.

Ölüm haberini duyan Laura, “ Ön kapımızın hemen dibinde bir adam ölmüşken bahçede eğlence düzenlememiz mümkün değil” diyerek eğlenceyi nasıl durdurabileceklerini düşünür. Ancak ne kardeşleri ne de annesi onun bu fikrini doğru bulmaz.

Laura “yoksul evin” kederine sahip çıkmak için eğlenceyi durdurmanın yolunu aramakta, arabacının karısının bahçelerinden gelen müzik sesinden ne kadar rahatsız olacağını düşünmektedir. Ama kız kardeşi Joe o mahallenin kendi evlerine olan yakınlığından mustariptir: “Doğruydu çok yakındılar. Gözü çok rahatsız eden çirkin bir görünüm oluşturuyorlardı, bu çevrede bulunmaya hiç hakları yoktu. Çikolata kahverengine boyalı, küçük kaba saba barınaklardı. Önlerindeki bahçemsi yerlerde lahana saplarından, hasta tavuklardan, domates kutularından başka bir şey yoktu. Bacalarından tüten dumana bile yoksulluk sinmişti. Sheridan’ların bacalarından kıvrım kıvrım yükselen kocaman gümüşsü tüy topraklarının tam tersine küçücük duman parçaları şeritleriydi. Çamaşırcı kadınlar otururdu o dar sokakta, baca temizleyiciler, bir ayakkabı tamircisi, evinin ön yüzüne baştan aşağı minik minik kuş kafesleri çakılmış adam. Çocuklar karınca sürüsü gibiydi. Konuştukları iğrenç dil yüzünden ve hastalık bulaşır diye Sheridan’ların küçükken oraya adım atmaları yasaktı.”

Jose: “ Birileri kaza geçirdiği için her sefer çalgıcıları durdurmaya kalkarsan çok yıpratıcı bir hayatın olur. Ben de her zerremle en az senin kadar üzgünüm. Ben de onların duygularını paylaşıyorum.(...) Duygusallaşarak sarhoş bir işçiyi hayata döndüremezsin”.

Arabacının sarhoş olduğunu da nereden çıkarmıştır kardeşi. Son bir umut annesine gider Laura. Eğlenceyi durdurmaları gerektiğini söyler annesine. Komşu sayılırlar der.

Annesi de tıpkı kardeşi gibi davranır. Aynanın karşısında şapka denemektedir. Kızının söylediklerini ciddiye almakta zorluk çeker: “ Ama sevgili çocuğum sağduyunu kullan. Tamamen rastlantı sonucu duyduk bunu. Birisi orada doğal olarak ölseydi -ve o eciş bücüş küçük deliklerde nasıl canlı kaldıklarını anlayamıyorum- biz eğlencemizi sürdürüyor olacaktık değil mi?”

Laura annesine, “Fena halde kalpsizlik etmiyor muyuz gerçekten?” diye sorar.

Annesi biraz önce denemekte olduğu şapkayı Laura’nın kafasına geçirir: “Şapka senin olsun. Senin için yapılmış. Bana göre fazla genç işi. Seni hiç böyle resim gibi güzel görmemiştim. Bir bak kendine.”

Laura aynaya bakmamakta ısrarlıdır, annesini ikna etmekte ısrarlı. Lakin işe yaramaz. Annesi: “Çok saçmalıyorsun, Laura onlar gibi insanlar bizden ödev bekleyemezler. Ve senin şimdi yapmakta olduğun gibi herkesin eğlencesini rezil etmek de pek duygudaşlık değildir.”

Laura ne derdini anlatabilmiştir ne de annesinin dediklerini anlayabilmiştir. Hızla annesinin odasından çıkar, kendi odasına gider. Odasına girince ilk gördüğü şey aynadaki kendi olur. Aynadaki görüntü merhum arabacıyı, fakir ailesini her şeyi unutturur ve Laura onları hatırlamayı eğlenceden sonraya erteler.

Eğlence boyunca herkes başındaki şapka ile Laura’yı olağanüstü güzel bulur. Bütün bir bahçe dolusu “güzel insan” hepsi mutlu.

“Hiç bundan güzel bahçe eğlencesi olmamıştı” diyen Sheridan’lar mutlu.

Parti bitip herkes evine dağıldıktan sonra Mr. Sheridan, “Herhalde bugün olan berbat kazayı duymadınız” der.

Karısı cevap verir: “...Duyduk. Neredeyse eğlenceyi rezil ediyordu. Laura ertelememiz gerekir diye diretti.”

Kocasının korkunç bir kaza diye diretmesi, dul kalan eşinden ve yarım düzine ufak çocuğundan bahsetmeye devam etmesi üzerine Mrs. Sheridan partiden arta kalan sandviçler, kekler, çıtırlara bakar ve bunları ölen arabacının ailesine götürmesi için sepete doldurup Laura’nın eline tutuşturur.

Laura bunun pek iyi bir fikir olmadığı konusunda direnmeye çalışır, eğlence artıklarını götürmenin taziye evini inciteceğini düşünür lakin annesi ısrar eder: “Neyin var senin bugün? Bir iki saat falan önce duygularını paylaşmamız için üsteliyordun?”

Anne Sheridan sadece partiden arta kalan yiyecekleri değil partiden arta kalan zambakları da verir kızının eline: “O sınıftan insanlar zambaktan çok etkilenir.”

-II-

Yukarıdaki öyküyü, dünyanın gelirinin %80’ini elinde bulunduran %1’in, “bahçe eğlencesi” olarak okuyabilirsiniz.

İyi bir öykü asla yazıldığı zamana, yazarının yazma niyetine bağlı kalmaz. Her defasında yeniden anlam kazanır, dünyaya yeniden dokunur.

Bu yazı 2172 defa okunmuştur .

Son Yazılar