Bir başka açıdan Mehmet Akif...
Lokman ÖZKUL

Lokman ÖZKUL

Yazı-Yorum

Bir başka açıdan Mehmet Akif...

23 Şubat 2018 - 09:30

Milli şairimiz, Mehmet Akif Ersoy’u vefatının sene-i devriyesinde rahmetle anıyoruz. Milli mücadelenin yılmaz savunucularından, halkımızın milli duygularını galeyana getiren, coşku veren büyük şair-mütefekkir Akif’i kelimelerle ifade  etmek kifayetsizdir. Biz bu yazımızda torunu Selma Argon’un ifadeleriyle Akif’in pek bilinmeyen yönlerine dikkat çekelim:

Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy'un hayatta olan üç torunundan biri olan Selma Argon, dedesini şöyle anlatıyor:

Dedem Mehmet Akif Ersoy, 1873 yılının Aralık ayında, İstanbul'un Fatih ilçesinde Sarıgüzel semtinde doğdu. Babası, Mehmet Tahir Efendi, oğluna ebced hesabıyla doğum tarihini belirten 'Ragif' adını verdi ve vefatına kadar onu bu adla çağırdı. Ancak bu isim, yaygın olmadığı ve güç söylendiği için annesi ve yakın çevresi, daha bilinen bir ad olan 'Akif'i kullandıklarını annem söylerdi. Dedem Mehmet Akif, dört yaşlarındayken, Fatih'te Emir Buhari Mahalle Mektebi'nde başladığı ilköğrenimini Fatih'teki İptidai Mektepte tamamlamış.

Orta öğrenimine Fatih Merkez Rüştiyesi'nde devam etmiş. Dil derslerine büyük ilgi duyan dedem Rüştiye'deki eğitimi sırasında, özel öğretmenlerden Arapça, Farsça ve Fransızca dersleri almış. Dedem, Rüştiye'yi bitirdikten sonra dönemin gözde okullarından Mekteb-i Mülkiye'nin ali kısmında bir müddet okudu ancak babasını kaybedince Halkalı'daki Baytar Mekteb-i Ali'ye parasız yatılı olarak giriyor ve bu okulu da birincilikle bitiriyor.

Dedem, 1893 yılında Ziraat Nezareti Umur-u Baytariye Şubesi'nde göreve başlamış ve Umur-u Baytariye Müdür Muavini olarak sürdürdüğü görevinden 1913 yılında istifa ederek ayrılmış. Veterinerliğe başladığı ilk yıllarda bile, mesleğinden çok, şairliği ile tanınan dedem Mehmet Akif, öğretmenlik hayatına 1906'da Halkalı Baytar Mektebi'ne kitabet-i resmiye dersi hocalığı ile başlamış ve 1908'den sonra ise Edebiyat Fakültesi ile Darülhilafe Medresesi'nde 'Osmanlı Edebiyatı' hocalığı yapmıştır.

İSTİKLAL MARŞI İÇİN PARA ÖDÜLÜNÜ ALMAMIŞTIR:

Torun Argon, dedesi Mehmet Akif'in çok onurlu ve gururlu bir kişi olması nedeniyle de İstiklal Marşı için konan 500 lira para ödülünü almadığını (muhtemelen günümüzün 500.000 lirası) ve hayır kurumuna verilmesini istediğini hatırlatırken, "Dedem, 1920'de Burdur'dan milletvekili seçildi. 1921 yılında açılan milli marş yarışmasına, 'para ödülünü almamak' koşuluyla katılmayı kabul ediyor ve orduya ithaf ettiği şiiri, 12 Mart 1921 günü milli marş olarak kabul görüyor. Ödül olarak verilen 500 lirayı Hilal-i Ahmer (Kızılay) bünyesinde, kadın ve çocuklara iş öğreten ve cepheye elbise diken Darü'l-Mesai Vakfına bağışlıyor.

Dedem Mehmet Akif Ersoy çok yoksulluk çektiği yıllarda bile onur ve gururundan taviz vermemiş biridir. Dedemin doğduğu yıllarda Balkan ve Rus savaşları varmış. O bir profesördü, o bir eğitimci, o bir şairdi, o bir edebiyatçı, o bir vatanseverdi. O bir güreşçi idi. Çatalça'da güreşirdi. Çok iyi bir yüzücüydü. Annem söyledi boğazı birkaç kez yüzerek geçtiğini. İnsanları çok severdi. Gençlerin çok okumasını ve öğrenmesini isterdi. Batı'nın (ahlakına değil) ilmine hayrandı.

Annem dedemin çok iyi bir insan olduğunu, dost ve arkadaş canlısı olduğunu ve aynı zamanda çok hassas, duygusal ve çok vatansever olduğunu hep söyledi. Dedemi bizlere anlata anlata bitiremezdi. Sözünün eri olduğunu, verdiği sözden ve inandığı davadan da kesinlikle geri dönmediğini anlatırdı.

Dedesinin son dönemlerinini de şu şekilde ifade eden  Argon, "Dedem Mehmet Akif, 1923 yılında Abbas Halim Paşa'nın daveti üzerine Mısır'a gitti. 1929 - 1936 yılları arasında Kahire'deki Camiü'l-Mısriyye Üniversitesi'nde, Türkçe öğretim görevlisi olarak görev yaptı. 17 Haziran 1936'da İstanbul'a dönmeye karar verdi. 27 Aralık 1936 tarihinde yakalandığı tüberküloza yenik düşerek hayatını kaybetti.

 

Mehmet Akif’in hayatının ana karakteri olan şu manzum sözleriyle yazımızı tamamlayalım:

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;

Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!...

 

-Boğamazsın ki!

-Hiç olmazsa yanımdan koğârım!

Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;

Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.

Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!

                                                                                     

Lokman ÖZKUL-lokmanozkul@gmail.com

 

Not: Bu yazı, 29.12.2017 tarihinde afyontime.com internet sitesinde yayınlanmıştır.

Bu yazı 2031 defa okunmuştur .

Son Yazılar