Sürgünde Bir Hakan / Aydın Çakmak
Oğuzhan SAYGILI

Oğuzhan SAYGILI

KİTAPLARLA SÖYLEŞİ

Sürgünde Bir Hakan / Aydın Çakmak

05 Mart 2018 - 15:37

Geçtiğimiz haftalarda Aydın Çakmak’ın “Sürgündeki Hakan: II. Abdülhamid’in Selanik ve Beylerbeyi Günleri” isimli kitabı yayımlandı. Bahse konu olan bu çalışmayı zevk alarak okudum. Aydın Çakmak Hoca ile kitabı konulu bir mülakat yaptık. Konuyla ilgili olanların umarım dikkatini çeker. Kendisine teşekkür ederiz. 
 
                                                             
Soru: “Sürgünde Bir Hakan” kitabının yazarına, yazarının özgeçmişini sorsaydık acaba, nasıl bir cevap alırdık?
 
        Öncelikle bana bu imkânı tanıdığınız için size çok teşekkür ederim. Memleketim olan Edirne’de ilk ve ortaöğrenimi tamamladıktan sonra başladığım Akdeniz Üniversitesi Tarih bölümünden 2004 yılında mezun oldum. Yüksek Lisansımı Marmara Üniversitesi’nde tamamladım. Halen Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Cumhuriyet Tarihi bilim dalında doktora öğrenimime devam etmekte olup aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde okutman olarak görev yapmaktayım.
 
Soru: Kitabı okurken bu çalışma yazarın tez çalışmasıdır zannına kapıldım. Oysaki yüksek lisans, doktora çalışmanız değilmiş. Eseriniz sırf akademik bir çalışma olmamasına rağmen, çalışmanızı okuyanların benim gibi akademik çalışma olduğuna kanaat getireceklerini sanıyorum. Misal olarak, Sultan Abdülhamid’e ait olduğu iddia edilen ve akademi dünyasında sahte olduğuna dair kanaatler oluşan hatıraları çalışmanızda kullanmamışsınız.  Sizi böylesi bir eseri hazırlamaya hangi saikler itti?
 
         Evet, elinizdeki çalışma tezimle alakalı olmayıp başlı başına ayrı bir çalışmadır. Ancak kitabın hazırlık aşamasında akademik bir mantıkla ve genele hitap edebilecek bir tarzda yazmaya özen gösterdim. Beni böyle bir eseri hazırlamaya iten en önemli neden ise, böylesine ilginç ve önemli bir konu hakkında yapılmış temel bir inceleme eseri olmamasıdır.
 
Soru: Bu çalışmayı hazırlarken sizi en çok heyecanlandıran, şaşırtan bir durum söz konusu oldu mu? Olduysa bize anlatabilir misiniz?
 
        Çalışmanın birçok yerinde gördüğüm veya öğrendiğim yeni bilgiler bende hem merak hem de heyecan duygusu oluşturdu, diyebilirim. Bilhassa II. Abdülhamid’in hususi hayatı ve kişilik özellikleri ile ilgili bilgiler, çalışmanın hazırlık aşamasında bana çok ilginç gelmişti. Örnek vermek gerekirse, şehzadelerin eğitimi ve hanımsultanların evliliği için duyduğu endişelerin yanı sıra Beylerbeyi Sarayı’na ilk geldiği günlerde kızları ve torunlarının bayram ziyaretine gelişlerini büyük bir heyecanla bekleyip dürbünle karşı kıyıyı izlemesi, 33 yıl boyunca büyük bir devleti yönetmiş olan II. Abdülhamid gibi bir hükümdarın insanî yönlerini göstermesi açısından mühim emareler arasında gözükmektedir. Tabii bunların yanı sıra I. Dünya Savaşı günlerinde, devrin bazı yöneticilerinin II. Abdülhamid’in huzuruna kadar gelmeleri de, ilginç yönler arasında kabul edilebilir.
 
Soru: Sultan alışkanlıklarının devamını sürgün günlerinde de devam ettirmiştir. Örneğin, çalışmanızda belirttiğiniz üzere, çok vehimli birisidir. Alatini Köşkü’nde neredeyse köşkün bahçesine dahi çıkmıyor. Kitap okuma, sohbet etme, marangozluk işleriyle uğraşıyor. Bunların dışında sürgün günlerinde nelerle uğraşır?
 
        Sizin de belirttiğiniz gibi sürgün ve gözaltında bulunduğu günlerde hakanın alışkanlarını devam ettirdiği görülmektedir. Bunlar arasında marangozluk ve resim yapmak gibi faaliyetler bulunmaktadır. Ayrıca II. Abdülhamid, Alatini Köşkü ve Beylerbeyi Sarayı’nda hayvan da beslemiştir. Mesela kedisi Pamuk. Aynı zamanda bol bol geçmiş günlerin muhasebesini yapmış ve kendisiyle görüşen kişilere başından geçen olayları aktarmıştır.
 
Soru: Sultan’ın Sürgününü Selanik Alatini Köşkü ve Beylerbeyi Sarayı günleri olarak ikiye ayırdığımızda, iki farklı şehir ve mekândaki günlerini nasıl karşılaştırabiliriz?
 
        Evvela Selanik, II. Meşrutiyet sürecinde İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin merkezi görünümünde olan bir şehirdir. Bu yüzden adı geçen şehirde cemiyet çok aktiftir. II. Abdülhamid ve maiyetinin Selanik’e ilk geldiği günlerde, kendileri hakkında çeşitli kısıtlamalar uygulandığını görmekteyiz. Ve bu durum, Balkan Savaşları sürecine kadar devam etmiştir. Beylerbeyi Sarayı günlerine baktığımızda ise, birçok uygulamanın değiştiği ve dışarıyla bağlantının daha kolay sağlandığı görülmektedir. Örnek vermek gerekirse, İstanbul’a nakil hadisesinin ardından ailesiyle daha rahat görüşebilmesi, birçok şahsiyetin onu ziyareti ve günlük gazeteleri takip etmesi bunlar arasında sayılabilir.
 
Soru: Özellikle son dönemlerde Sultan II. Abdülhamid ve dönemi üzerine daha önceki dönemlerle kıyaslanamayacak kadar araştırma-inceleme, hatırat, günlük, akademik nitelikli kitap yazıldı. Sizin bu eserinizi, diğer söz konusu eserlerden ayıran özellik nedir?
 
        Bu eser, II. Abdülhamid’in tahttan indirildikten sonraki yaşamını incelemekte olup Selanik’te Alatini Köşkü ve İstanbul’da Beylerbeyi Sarayı’nda geçen sürgün ve gözaltı günlerini ele almaktadır. Daha öncede ifade etmiş olduğum gibi, II. Abdülhamid’in hayatında, 1909-1918 yıllarını kapsayan dönem ve onunla ilgili olayları inceleyen temel bir araştırma eseri bulunmamasından yola çıkarak hazırladığım bu kitap, söz konusu eksikliği fark etmem sonucu ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra kitabın esas malzemesini, dönemin arşiv vesikaları ve süreli yayınlar oluşturmaktadır.
 
Soru: Sultan II. Abdülhamid çok zeki, donanımlı ciddi bir devlet adamıdır. Türk tarihi uzmanlarının önemli bir kesimi tarihe damgasını vuran,  liderlerden biri olduğu üzerinde hemfikirdir. 33 yıl kadar uzun bir süre padişahlık yapıyor. Tahtan indirilmesi sonrası başına gelen felaketler, malının mülkünün talan edilmesi, yaşadığı sıkıntıları elbette anlayabiliriz. Benim merak ettiğim husus şudur. Suyun akışı doğal mecrasına doğru seyir alıyor her zamanki gibi. Meşrutiyet öyle ya da böyle ilan edilecekti. Belki bir şekilde biraz daha fazla tahta kalabilirdi. Sanki, Sultan kendisini tahtan indirilme hesabı/planı yapmadığı gibi bir izlenime kapıldım. Ne buyurursunuz?
 
        Evet, gerçekten de II. Abdülhamid, 31 Mart Vakası’nda hiçbir ilgisi olmaması düşüncesinden yola çıkarak, tahttan indirileceğini düşünmüyor. Üstelik kendisine verilen teminatlar da, onun üzerinde bu güveni arttırıyor. Hareket Ordusu’nun idareyi ele almasının ardından gelişen olaylar içerisinde böyle bir sonucun başına gelebileceğini görmesine rağmen, artık bu andan itibaren çok geç kalmıştır.
 
Soru: Türk siyasi tarihinin en önemli kilometre taşlarından birisi de kuşkusuz 27 Mayıs darbesidir. 27 Mayıs sonrası devrin Başbakanı, Cumhurbaşkanı, bakanı ve milletvekillerine muhafazasından sorumlu alt rütbeli askerden en yetkili komutanlara varana kadar birçok kişinin Cumhurbaşkanı-Başbakan’a hakaret, küfür ve şiddet uyguladığını biliyoruz. Oysaki kitaptan öğrendiğimize göre, gerek Sultan Hamid sonrası iktidara gelen yöneticiler, gerek Sultan ve ailesini korumakla görevli personelin, II. Abdülhamid ve ailesine nezaketsizlik sınırını aşan bir davranış sergilemediğini görüyoruz. Ne dersiniz?
 
        Aslında tahttan indirmenin ardından gelen ilk günlerde, II. Abdülhamid ve dönemine karşı yoğun bir tepki oluştuğu görülmektedir. Ve zikrolunan husus, hakanın muhafız subayları üzerinde de etkisini göstermiştir. Ancak söz konusu durum, pek uzun sürmemiştir. Dönemin geneline bakıldığında ne muhafızlar ne de yöneticiler açısından hakan ve maiyetine karşı aşırı bir tepki gösterildiğini söyleyemeyiz. Zaten bu husus, II. Abdülhamid’in özel tabibi Atıf Hüseyin’in günlükleri başta olmak üzere birçok hatırada da canlı bir şekilde ifade edilmektedir.
 
Soru: Sultan Hamid’in döneminin aktörlerinin ezici bir çoğunluğu, kendisine muhalif. Taşnaklar, İttihatçılar, Hiç beklemediğimiz Elmalılı Hamdi, Said Nursi, Mehmet Akif gibi düşünce ve aksiyon adamları dahi Sultan’ın karşısında yer almışlardır. Hele okumuşların ortak özelliği Sultan Abdülhamid karşıtlığıdır. II. Abdülhamid’in tahttan indirildiği dönem göz önüne alındığında Sultanın yanında kimse yoktur. Kitapta da belirttiğiniz üzere, Hindistan Müslümanları, Arnavutlar ve Arabistan’dan bazı kimseler çok rahatsız olur bu durumdan. Türkiye’de her hangi rahatsız olan bir kitle, grup yoktur neredeyse. Tarihte analoji yapılması iyi bir şey değildir. Daha iyi anlaşılması için farazi bir şey söylesek, farzımuhal 1911’de bir seçim yapılsa ve devrik padişah da seçime katılsaydı büyük ihtimal seçim barajını aşamazdı. Beri yandan, 100 yıl sonra akademi dünyası içinden ve dışından birçok kesim Abdülhamid’in Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman çapında bir padişah olduğunu belirtiyor. Bunda bir tuhaflık yok mu?
 
        Çok doğru söylüyorsunuz, iki dönem arasında bu türlü farklılıklar bulunmaktadır. Söz konusu durumun oluşmasında zaman ve zeminin değişmesi bir yana, olayların daha iyi anlaşılması veya açıklanması etkili olmuştur, diyebiliriz. Zaten böyle durumlar tarihin birçok olay ve gelişmesinde de karşımıza çıkabilir. Önemli olan, amacın doğruya ulaşma ve bakış açısının ise görmeye çalışma olmasıdır.
 
Soru: Bildiğimiz kadarıyla bu yayınlanmış ilk eseriniz, bunun arkası gelecek midir? Tezgâhınızda hazırlanmak üzere olan bir çalışma var mıdır?
 
        Evet, elinizdeki çalışma yayınlanmış ilk eserim. Ancak bundan önce hazırlamış olduğum tezim de, şu anda Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları’ndan çıkmak üzere. Bunun yanı sıra, ayrı bir çalışmaya da devam etmekteyim.
 
 
Not:  Bu mülakat, Ayraç dergisinin 58-59 sayılı, Eylül-Ekim 2014 tarihli sayısında yayımlanmıştır.

Bu yazı 2097 defa okunmuştur .

Son Yazılar