Edebiyat ve felsefe üzerine bir konuşma
Prof. Dr. Ahmet İNAM

Prof. Dr. Ahmet İNAM

YAZIYOR...

Edebiyat ve felsefe üzerine bir konuşma

12 Mart 2018 - 10:31

ODTÜ Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Ahmet İnam 98'den beri Doğu-Batı ve Hece dergilerinde yayınlanan makalelerini 'Dolanmalar' adlı kitapta topladı.

Hece Yayınları arasından çıkan kitapta yazarın Türkiye'de Türk düşüncesi ve Türk edebiyatıyla ilgili düşünceleri yer alıyor. Araştırmalarını bir 'yolculuk' olarak nitelendiren İnam'a göre 'Dolanmalar' bu yolculuk içerisindeki duraklardan biri. Dolanma kelimesinin Türkçe'deki farklı çağrışımlarından etkilenen yazar, değişik dünyalarda yapılan 'dolanmalar'la, düşüncelerin birbirlerine 'dolanma'sını kitabın ana çerçevesi olarak belirlediğinden kitabına bu adı vermiş. 1963 yılından bu yana dergilerde şiir, deneme, öykü ve eleştiriler yazan İnam, mantık ve bilim felsefesinin yanında, matematik felsefesi, sosyal bilimler felsefesi, çevre ve teknolojileri felsefesi, tarih felsefesi, ahlak felsefesi gibi birçok alanda yaptığı çalışmalarla biliniyor. Ahmet İnam, geniş bir alanı kapsayan bu çalışmalarını, 'Gönül Felsefesi' adını verdiği bir araştırmayla aynı paydada topluyor.

Düşünmek cesaret ister.

Yobazlık üzerine yaptığınız tespitler ilginç. "İç ve dış yolculuk açısından, kültürümüzde yobaz olmamak çok zor. Dış yolculuk teknoloji ve bilim olmuş; iç yolculuksa mantık ve akıl.." diyorsunuz. Bunu biraz açmanızı isteyeceğim...


Şu anda Türkiye'de ve dünyada yaşayan ve düşündüğünü söyleyen insanların tamamına yakın kısmının yobaz olduğunu düşünüyorum. Düşünmeye başladıkları zaman bir tembellik sonucu insanlar, düşüncesinin götürdüğü yere gitmiyorlar. Gitmek istedikleri yere düşüncelerini götürüyorlar. Bu yobazlıktır. Onlar için düşünme bir serüven, bir seyir, bir sefer olmaktan çok önceden konulmuş bir hedefe ve mümkün olan en hızlı vasıtayla yapılmış bir nakliyat oluyor ve maalesef kendi araştırmaları ve düşünme süreleri içinde yeni keşifler yapamıyorlar. Zaten baştan istedikleri yere gidiyorlar. Bu da onları bilgi olarak da düşünce olarak da sınırlıyor. Düşünmek bir cesarettir ve tehlikedir bunu insanlar galiba bilmiyorlar. Düşünmenin çok konforlu, çok rahat birşey olduğunu sanıyorlar. Düşünme, yola kendimizi tamamen bırakmak demektir ve bizi götürdüğü yere gidebilme cesaretini gösterebilmek demektir. Çağımda böyle insanlar göremiyorum. Gerek bizim ülkemizde gerek dışarıda. Böyle cesur düşünen insanlar göremiyorum.

Aydınlarımızın fikir üretimi konusunda sıkıntılı olduğu söz konusu ediliyor. Fikirler telif değil, tercüme. Türk entelijansiyasının bugün en temel sorununun bu olduğu söylenebilir mi?

Çok doğru. İnanılmaz bir tercüme okuma eğilimi var ve bu tercümeleri satan insanlar da hangisinin daha çok satacağını, düşünen kafaların hangi düşüncelerle gıdıklanacağını, uyarılacağını, yönlendirileceğini hesap edip ona göre tercüme yapıyorlar. Dolayısıyla okuma yazma bilen birçok insan da bu tercümelerin peşine körü körüne düşüyor maalesef. O yüzden kendi kültürümüzden kaynaklanan etkili, çarpıcı ve bütün insanları ilgilendirebilecek düşünceleri üretmekte başarılı olamıyoruz. Ancak taklit edebiliyoruz.

Edebiyatın yaşantımızdaki yeriyle ilgili sıkıntı olduğundan bahsediyor, edebiyatın edebiyatını yitirdiğini söylüyorsunuz. Bunun felsefe ile de ilgisi var mı, ya da felsefenin yaşantımızdaki yeri ile ilgili bir sıkıntı var mı?

Bunlar içiçe zaten. Ben edebiyatın edebinin bozulduğunu düşünüyorum. Şu manada edepsizlik; okuru sömürmeye dayalı bir yazma biçimi bir çeşit teknisyenlik ve tezgahtarlık yapılıyor. Bu da yazan insanların kendi gönlüyle yolculuğa çıkmasını engelleyen, kurnazca yapılmış bir şeydir. Birçok değersiz insanın çok büyük yazar olarak takdim edilebildiği, kitaplarının çok fazla satılabildiği bir çağda yaşamaktayız, edebiyat alanına ticaret hakim. Bu çok tehlikeli. Batı'nın tekessür ettiğini gösteren bir şey ama aynı zamanda hâlâ bizim de şuurlanamadığımızı gösteren bir şey. Biz çok fazla mukallit bir kültür olduk. Tabii bizim kültürümüzün köklerinde öyle bir temayül vardır. Çok kolay uyum sağlayan bir kültürüz, hayatın zorluklarına karşı. Ama bu bizim taklitçi olmamızı gerektiren bir şey değildir. Çünkü geçmişte çok güzel şeyler yapabildik. İslamiyet'le kavuştuğumuzda Yesevi'lerin, Yunus'ların eserlerini takip eden insanların da kendi hayatına dair çok anlamlı eserler meydana getirdiğini görebildik. Ama maalesef Batı enayiliği hâlâ sürmekte. Garip biçimde aşağılık duygusu duyuyoruz Batı karşısında. Buna bağlı büyük bir öfkemiz de var. Ama bunlar bizi kendimizi keşfe götüren şeyler değil. Kendimizi bulabilmemiz için kendimize güvenmemiz ve köklerimizi keşif için yola çıkmamız lazım. Geç kalmakta olduğumuzu hissediyorum.

Felsefeciler felsefeyi yanlış anlıyor.

Batı felsefesinin bu kadar uzağında durmayı tercih etmenizdeki sebep nedir?

Ben felsefeyi şöyle anlıyorum. Felsefe kesinlikle insanın hayatıyla ilgili. Felsefeyi birçok felsefeci arkadaşımız hem Türkiye'de hem dünyada çok teknik bir şey olarak anlıyor ve akademik bir çalışma olarak görüyorlar. Bir bakıma haklıdırlar ama felsefe bizim kültürümüz açısından bakıldığında başka bir şey ifade ediyor. Yani felsefenin bu kültürle olan ilişkisini yeni baştan gözden geçirmek gerektiğini düşünüyorum. Onun için ben de Batı'da çok yerleşmiş olan akademik felsefe yapma biçimlerinden, kendi yazma serüvenim içinde uzak kalmaya çalışıyorum. Bu felsefeyle ilgilenmediğim anlamına gelmez. Zaten hoca olarak bu işin içindeyim. Ama çok alışılmış basma kalıp birtakım şeyler yazıp "felsefe budur" demek de gücüme gidiyor. Çünkü bu kültüre ait yepyeni bir felsefe yapma yükümlülüğümüzün olduğumuzu düşünüyorum. Bunu yapamamak beni üzüyor ve bu arayıştan dolayı da biraz alışılagelen felsefe yapma biçimlerinden uzağım.

Yazmak benim için mukaddes bir eylem.

Yazarken bilgisayar kullanmayı tercih etmediğinizi biliyoruz. Bunun sebebi teknolojiyi araya sokmamak isteyişiniz mi?
 

Ben aslında bir mühendisim, eğitim olarak teknolojiyle yakından ilgili biriyim ama yazmak benim için mukaddes bir eylem. Daktiloyla yazarken de çok ıstırap çekerdim. Çünkü kalemin kağıt üzerine sürtünüşünün çok manalı bir şey olduğunu düşünüyorum. Kağıda kalemin doğrudan dokunduğunu bir zemin üzerinde düşünce ve duygularımın görünmesi bana daha fazla heyecan ve enerji veriyor. Maalesef o arada araya soğuk bir ekranın girmesine tahammül edemiyorum ama mecbur kaldığım zaman onu da yazmak durumundayım.

'Felsefem hayatımdan çıkacak'

"Köklerimizden ve Türkçe'den neşet eden bir 'Gönül Felsefesi' yapmak istiyorum. Dolaylı bir biçimde de yapıyorum. Edebiyatı, edebiyatın değişik alanlarını, bilimi, tarihi, sosyal ve tabiat bilimlerini içine alan çok geniş bir dolanma alanımın olduğunu ve bunları ihata edebilecek düşüncelerimin de hayatımdan çıkacağını düşünüyorum. Yani meydana getirmeyi düşündüğüm felsefe, hayatımdan çıkacak bir felsefe olacak. Ben neye benziyorsam felsefem de biraz ona benzeyecek. Hayatım tamamen ona adanmıştır. Sanıyorum bitiremeyeceğim ama yaşadığım süre içerisinde yaptıklarımla, benden sonra bu yolu takip etmeyi düşünen insanlar olursa onlara birkaç ipucu veren işler yapmak istiyorum. Çünkü bu ülkeye, bu kültüre borçluyum ve borcumu da böyle ödemeye çalışıyorum.

 

2 Mart 2005 Çarşamba, Yeni Şafak Gazetesi

HALE KAPLAN ÖZ

Bu yazı 2848 defa okunmuştur .

Son Yazılar